Ne isen tüm dünya da odur...
.
Rahmetli annemin şöyle bir lafı vardı: “Hastayken herkes hastadır... Hastaneye bir gidersin ve birden tüm dünyanın hasta olduğunu fark edersin... Herkes veremdir, herkes kanserdir...”
Tam da öyleydi. Annem kanser hastasıydı ve ilaçlarını almak benim işimdi. SSK Okmeydanı’ndan alıyordum üç haftada bir. Sabah çok erken gidip muayene kuyruklarına girip imzalar attırıp sonra da eczane kuyruğuna girmek gerekiyordu. Onkoloji kuyruğu başkaydı. Önümde arkamda hep kanser hastası yakınları olurdu. Konuşurduk... “Seninki ne kanseri?” “Evresi ne?” “Kaçıncı kemosu bu?”
Ölümü hiç kimse konduramıyordu hastasına. Herkes, bir başkasının hastası ölecek diye düşünüyordu. Kendiki iyileşecek başkalarınınki gidecek... Ben de öyle... Emindim bundan. Annem sağ kalacak...tı.
Yazık ki öyle olmadı. Belki de o sıradakiler arasına en önce ayrılan annem oldu kim bilir...
Nereden girdim bu konuya bilmiyorumÖ Geçen gün siyah beyaz eski bir fotoğrafa bakarken “resimdekilerin hepsi ölü” dedim kendi kendime... Ölü insanlara bakıyordum... Bakmaya devam edemedim... Çok ayıp, çok kötü bir şey yaptığımı düşündüm... Mezarlarını açmışım gibi...
Aklıma onkoloji kuyruğu geldi. Sıradakilerin de hepsi ölü müdür acaba dedim...
Şimdi bebek bakıyorum. Ve tüm dünyanın anne olduğunu fark ettim. Hatta kimilerinin de benim gibi koruyucu aile olduğunu... Şimdi birden görünür oldular. Karşıma olmadık yerlerde evlat edinmiş aileler, kız kardeşler, tek anneler hatta tek babalar çıkıyor...
Konuşuyoruz. Bana ileride karşılaşacaklarımı anlatıyorlar. Hukuki maceralarını anlatıyorlar. Evlatlıkların bize kendi aralarında “çakma anne” dediklerini öğreniyorum.
“Kalp kırıcı değil mi?” dedim Emine hanıma, “aman önce insan biraz bozuluyor ama sonra gülüyor” diyor kahkahalarla..
Mailler de gelmeye başladı. Koruyucu ailelerden. İzmir’den, Ankara’dan.. Hepsiyle görüşeceğim. En azından telefonda...
Şimdi bazen sokakta çocuklara bakıyorum ve “bu da evlatlık mıdır? Bu da koruyucu velet midir?” diye soruyorum kendi kendime.
Ne isen tüm dünya da odur...