Muz cumhuriyeti lafı nerde gelir?
.
Muz, benim indimde (Trabzon hurmasıyla beraber) “Allah’ın tatlısı” olarak gördüğüm bir meyve. Rejimlerin en evvel yasakladığı şahane bir şey. Mutluluk verir, tok tutar, şekeri haricinde çok da faydalı bir meyve. Aynı zamanda çok da “siyasi”.
Olaylar şöyle gelişmiş: Avrupa’ya muz 15. yüzyılda Afrika’dan gelmiş. Sonra 16. yüzyılda İspanyol misyonerler Orta ve Güney Amerika’da yetiştirmeye başlamış. Oradan Kuzey Amerika’ya gitmiş. Çok sevilmiş. O kadar ki dalından koparıldıktan sonra olgunlaşmaya başlayan muzu Amerikan pazarına ulaştırabilmek için uzun demiryolları yapılmış. Bu inşaatların ardından bu ülkelerdeki rejimleri Amerikan dostu kılmak ve muz işçilerini ucuza çalıştıracak düzeni koruyan hükümetlere arka çıkmak gerekmiş. “Arka çıkmalar”, “hükümet devirmeler”e, sonra da bizzat “adamını seçtirmeler”e vardı. Amerikalılar ucuza muz yesin, muz ticareti yapan Amerikalı tüccarlar çok zengin olsun diye yüz binlerce insan “köle” edildi, karşı çıkmaya kalkan on binlerce insan öldürüldü ve ülkeye ihanetin şahikası yaşandı. İşte “Muz Cumhuriyeti” lafı ondan sonra çıktı. Sanıldığı gibi Afrika ülkeleri için değil (başta Honduras ve Guatemala olmak üzere) Orta ve Güney Amerika devletleri için kullanılıyormuş. Sonra, hükümetleri büyük devletlerce kolaylıkla manipüle edilebilen, genelde tek bir ihracat ürünü olan, yolsuzluğun, rüşvetin diz boyu olduğu, diktatöryel yöntemlerle yönetilen, kaynakların cebe indirilip, borçların halka yüklendiği, az gelişmiş ülkelerin hepsine denmeye başladı. Muzun yerini başka şeyler (mesela petrol) aldı.
Tüm bunları Hülya Ekşigil’in son çıkan “İyi bir yemek tek başına yenmeyen yemektir” kitabından öğrendim. (Oğlak Yayınları) Hülya Ekşigil her ay Milliyet Sanat Dergisi’ne yazdığı yemek, daha doğrusu “yiyecek” üzerine şahane yazılarını toplamış. Muzdan giriyor, ananastan devam ediyor, elmadan çıkıyor. Bazen bir kitap bazen bir lokanta tanıtıyor... Her bir maddede de ilginç bir tarif veriyor... Yemeğe içmeye ve tarihe meraklıysanız tavsiye ederim.
(Muz maddesi harbiden tesadüfen çıktı karşıma. Hiçbir ima, gönderme yapmak değildi amacım. Pazar yazısı yazdım sadece. )
Operasyon sayesinde öğrendiklerimiz
- Bakanın oğlunun tutuklanmasıyla “Şehircilik Bakanlığı” diye bir bakanlığın olduğunu... (Dünyanın en çirkin, en berbat, en biçimsiz şehirlerine ve kasabalarına sahip bir ülkede “beyhude” bir bakanlık)
- “Pensilvanya” ile savaşın “Washington” ile savaşa dönüşebileceğini... Cemaati bitireceğim derken işin (operasyonda parmağı olduğu iddiasıyla) Amerikan büyükelçisini kovmaya kadar gidebileceğini...
- Halk Bankası’nın asıl işlevinin “İran’ın dünyaya açılan kapısı” olduğunu... Amerikan ambargosunun yıllardır şahane bir şekilde delindiğini... Türkiye’nin nasıl işler içinde olduğunu... Kendi aramızda konuştuğumuz bu mühim konunun bir rüşvet skandalıyla ortaya çıkabileceğini... (Benzer konular için bakınız: Susurluk kazası derin devlet, aldatma/boşanma/intikam İSKİ vurgunu)
- “Useful idiot” (propaganda yaptırmak için kullanılan budalalar) teriminin propagandanın en kralını, en şahını, en padişahını yapanlar tarafından karşı görüşte olanları aşağılamak için kullanılabileceğini... (bkz: inanılmaz ama gerçek)
- Ne kadar çok paran varsa o kadar çok gül alındığını (Bkz: Reza Zarrap’ın bir kamyon gülü)
- Yandaş medyanın ayakkabı kutusuna karşı alerjisi olduğunu... (Bu kadar lezzetli haberleri yayınlayamıyor olmaktan hicap duyuyor olduklarını düşünüyorum)
- Sosyal medyada ve Zaytung’da en güzel esprilerin böyle zamanlarda ortaya çıktığını...