Mülâan günlerinde aşk ve yemek!
.
Olur mu? Olmaz herhalde. Ya gündeme sapına kadar alakasız olacaksın veya daha heyecanlısı:
Olanlar karşısındaki duygularınız ve düşünceleriniz o kadar bire bir aynı olacak ki, birbirinize âşık olmadan duramayacaksınız! Balkonlara çıkıp çıkıp “Bu Başbakanımıza yapılmış bir komplodur...” diye bağıracaksınız mesela... Veya parkalarda, “Bu hükümetten kurtulsak var ya dünya cennet olacak ve biz sonsuza dek mutlu olacağız..” diyeceksiniz veya.. Sonra da mutlulukla birbirinize sarılacaksınız. “Ruh ikizimi sonunda buldum” diye.
“Mülâan günlerinde aşk” biraz zor ama “yemek” pekala mümkün. Yemek esnasında bol bol tartışır memleketi kurtarırsınız hem.
Da bu şahane sohbetlerin yemekleri ne olmalı?
Cemaatten yanaysanız “maklube” deli bir fikir. Fethullah Gülen’in en sevdiği yemekmiş. O yüzden cemaat yemeklerinde illa maklube oluyormuş. (Arapça anlamı “dönüştürülmüş”. Et, pilav, patlıcan ve bolca baharattan oluşuyormuş. Görsel zenginliği de var. Bütün bu malzemeler kat kat)
Yok arkadaş ben başbakandan yanayım diyorsanız o vakit son derece sade ve sağlıklı bir sofra kurmanız lazım. Şeker yok, ekmek yok, nişasta yok.. Kırmızı et de yok. Bol bol sebze! Hem de brokoli..
Lafı bir yemek kitabına getireceğim. İstanbul Culinary Institute (İstanbul Yemek Enstitüsü) bugüne kadar gördüğüm en şahane yemek kitabını çıkartmış! Üç boyutlu! Sayfaları açıyorsun ve önüne “pop up” bir sofra açılıyor! Bir tabakta vişneli sarma, bir başka tabakta kalamar dolması, hemen üstündeki tabakta pideli köfte!
“Pop up” denilen tekniği oldum olası sevmişimdir. Çocuk kitaplarıyla sınırlı olmasına da her daim üzülmüşümdür. Bir yemek kitabında kullanılmış olması çok hoşuma gitti.
İstanbul Culinary Institute çok beğendiğim bir kuruluş. Kendilerini “bir yemek eğitim ve üretim merkezi” olarak tarif ediyorlar. Hem yemek kursları veriyorlar, hem sektöre eğitimli aşçı yetiştiriyorlar hem de şahane bir lokanta işletiyorlar Meşrutiyet Caddesi üzerindeki binalarında. Mönüleri zengin: Balkanlardan Ortadoğu’ya. Kural şu: Mevsim meyve ve sebzelerinden hazırlanacak. Bunun için Saroz körfezi kıyısında çiftlikleri bile var.
Kitap hakikaten çok eğlenceli. Endüstri tasarımı, zevk, gusto, yaratıcılık ve lezzet hepsi bir araya gelmiş. Ama daha önemlisi aşçılığın esas kısmı olan sos, et suyu, balık suyu, aromalı yağlar, soğan marmeladı gibi detayları öğretiyor olması. Sana “git marketten mayonez al gel!” demiyor. Sana yapmasını öğretiyor.
Benim favorim kış sofrasından çıkıp gelen “kuzu mutancana” oldu. Kuru kayısılı, bademli, kuru elmalı, sumak ve ballı şahane bir et yemeği. Onun da anlamı “tencere yemeği” imiş.
Maklube yerine mutancana da olur yani. Yok ben öteki taraftanım derseniz vişneli pazı sarma da şahane görünüyor.