Kedi
.
Ülkem ülkem, derdi asla bitmeyen ülkem...
Yazımı yazmaya çalıştığım saatlerde Reyhanlı’daki bombalı saldırı nedeniyle ölü sayısı 50’ye çıkmıştı... Ölenlerin bir kısmı toprağa verilmişti...
Bir F 16 uçağımız Amanoslar’da düşmüştü.
Galatasaraylı iki taraftarın bıçakladığı Fenerbahçeli delikanlının evinde yas tutuluyordu.
Fazıl Say kaza geçirmişti.
Edirne’de kendisine getirilen iki kız çocuğuna, kızların rızası olmadığı için, tıp etiği ve çocuk hakları sözleşmesi uyarınca bekâret muayenesi yapmayan bir doktor, “görevi ihmal” suçuyla bir yıl hapis cezasıyla yargılanmaya başlamıştı...
İstanbul’da az biraz yağmur yüzünden bir kamyon devrilmiş trafik felç olmuştu...
Küme düştükleri için İzmir Göztepeli taraftarların kendi kulüplerine uyguladıkları milyon dolarlık zararın fotoğrafları yayınlanmıştı.
İdealimdeki ülkeden çok uzak... Hayalini kurduğum Türkiye bu değil. Bir tarafından düzelir gibi oluyor öbür tarafı tel tel dökülüyor...
Sen ne yapıyorsun? Çocuğunu okula götürüyorsun.
Öteki ne yapıyor? Düğününe hazırlanıyor.
Beriki ne yapıyor? Yaşlı anne babasını tatile götürüyor.
Ve ben ne yapıyorum? İki bina arasındaki 5 metrelik boşluğa düşmüş bir kediyi kurtarmaya çalışıyorum.
Sabahtan beri derdim bu. Her yolu denedik. İçinde mama olan sepet sarkıtmaktan, kalas koymaya, dürülmüş çarşaf sarkıtmaktan ağ atmaya kadar... Kurtarmaya çalıştıkça daha derinlere kaçıyor. İtfaiye geldi, onlar da bir şey yapamadı. Çaresiz yemek ve su atıp duruyoruz.
Ne garipsin dünya! Herkesin sadece düğün hazırlığı, tatil hazırlığı veya kedi kurtarma operasyonları yaptığı bir yer olamadın gitti.
Kan revan, kavga, itiş kakış...
Karşı damımdaki martı civcivlerinden söz etmek isterim ben halbuki.
Her yıl olduğu gibi.
Ne garipsin dünya...
İnsan yüzünden tadın çıkarılamıyor.
Yaratan halbuki ne güzel yaratmış...
Kedi beni bekler...
Müsadenizle...