Kastırma cumhuriyeti
.
Yılbaşı gecesini, Nişantaşı’nda bir evde geçirdim. Herkesin bir tekne sahibi olduğu, herkesin çocuğunun yurtdışında okuduğu, İngilizce ve Fransızca’nın su gibi aktığı bembeyaz bir Türk eviydi. Şöyle diyeyim: Sofrada Rus salatası yoktu. Onun dışında dünyanın en lezzetli nesi varsa hepsi vardı. Ben edepsiz varoş kızı rolümle göz doldurmaya çalışırken bol bol da midemi doldurdum... Canan Karatay beni görse tekme tokat girişirdi muhtemelen...
Dışarıdan, Sarıgül’ün dev muhalefet projesi geleneksel Nişantaşı Partisi’nin sesleri geliyordu. Binlerce insan akın akın mahalleye gelmiş, nezih nezih eğleniyordu. Aziz mahallenin bütün masaları rezerve edilmiş, bütün cafeleri zapt edilmiş, bütün garsonları işbaşı edilmiş ve her köşesi bilfiil yılbaşı kutluyordu...
Biz ama evdeydik zira daha beyazdık. Halka karışmak zorunda kalmadık...
Sonra birden bir gümbürtü koptu. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, megafonlu bir araçla sokakları dolaşıyordu. Nişantaşı halkının yılbaşısını, bir seçim coşkusuyla kutluyordu. Camlardan sarkıp geri kutladık biz de. Bir Beşiktaşlı olarak yapmamam gerekiyordu ama genç, fakir aynı zamanda onursuz bir delikanlı olarak...
Burada böyle bir mikro cumhuriyet kuruldu aslında. Avrupa’da halen yaşayan şehir devletler gibi, Nişantaşı da bir yerde “mahalle devlet” sayılır. Kendi presidenti, kendi estetik anlayışı, kendi ekonomisi, kendi yaşam tarzı olan ve bununla da ciddi ciddi kafa tutan bir mahalle devlet... Çiz sınırını, as bayrağını, başvur AB’ye, almayan ne olsun...
Fena mı? Değil. Böyle 20-30 şehir, kasaba, ilçe daha olsa Türkiye dengelenir, mutlu mutlu yaşar gideriz. Bizim sorunumuz aşırı yeknesak, haddinden çok tek tip olmamız.
Marmaris’te yılbaşı kutlaması yapılan bir meydanda, bir delikanlı, seccadesini serip “şükür namazı” kılmış. Vatandaşların bir kısmı önce biraz itiraz etmiş, sonra bakmışlar, yaptığında bir şey yok, delikanlıyı rahat bırakmışlar. Çocuk namazını kazasız belasız kılmayı başarmış.
Seneye Nişantaşı’nda yapılabilir bu eylemcik. “Hoşgörü” kostümünüzü şimdiden hazır edin. Bakalım sıkacak mı bol mu gelecek görelim...
Okur milleti, haberin altına “provokasyon!” diye döşenmiş. “İbadet, şov amaçlı yapılmaz” diye bir de nöbetçi fetvacılar var. İbadetten daha çok “şovu” yapılan bir şey de yoktur herhalde dünyada...
Sevdiğim muhafazakârlardan Murat Menteş güzel bir yazı yazmış Yeni Şafak’taki köşesinde. “Ben, birlikte sevinme fırsatı sunan günlerin, gecelerin ıskalanmaması gerektiğini düşünüyorum.
Farklı inançlardan komşularımızın, arkadaşlarımızın bayram sevinçlerini paylaşmak; barışçı, özgürlükçü, özgüvenli bir yaklaşım gibi görünüyor bana.
Mekke’nin Fethi gibi insanlık tarihi bakımından son derece önemli, kansız, barış ve esenlik yüklü bir olayı; toplumsal ayrışma vesilesi haline getirmemek lazım sanırım.
Santa Claus’a ‘Baba’ dememeyi elbette anlıyorum.
Dansözden kaçmayı, tombalaya el sürmemeyi de.
Fakat her hafta ‘pazartesi sendromu’ yaşayan bir muhafazakar, yılbaşında kendini kasmasa daha iyi olur sanki...
Kasmak.. Ne güzel demiş. Yeni yılın ilk gününde umut verdi Menteş bana..
Niye bu kadar kasıyoruz hakikaten?