İçimdeki yangın: Bir artı bir, bir eder mi?
.
Kanada yapımı bu film (orjinal ismi: “Incendies”) bu yılki film festivaline gelmişti. Sonra birkaç sinemada vizyona çıktı. Perşembe akşamı, Astorias’da izledim.
Beynimden vurulmuşa döndüm, yüreğim yandı, oturduğum yerde taş kesildim. Bir kez daha savaşlardan, diktatörlerden, milliyetçilikten, ideolojilerden nefret ettim, tiksindim, insanlığımdan utandım. Salonda on kişiydik, onumuz da yerimizden kalkamadık.
Film tüm Türkiye’de şu an sadece 4 sinemada oynuyor. Ataköy, Pendik, Zonguldak ve Hatay’da. Filme gidecekler bundan sonrasını okumasınlar ama biliyorum ki gitmeyeceksiniz o nedenle konusunu yazacağım. (İnternette var ama belki über hassas birileri “ivreeenç” deyip yasaklamış olabilir.)
İçimdeki yangın (aslında “Yangınlar”) bir savaş filmi. 20 yıl önce Lübnan’daki Hıristiyan Müslüman savaşının insanın içini yakan acımasızlığını, sefilliğini, körlüğünü, insanlık dışılığını anlatıyor.
Naval Marvan, Kanada’da yaşayan bir Hıristiyan Arap’tır. Bir gün havuzda yüzerken bir şey görür ve taş kesilir. Hastaneye kaldırırlar, son sözlerini hem işvereni hem dostu olan notere söyler ve ölür.
Anneleri biri kız biri erkek olan ikiz çocuklarına iki zarf bırakmıştır. Kızına verdiği zarfın “babalarına”, oğluna verdiği zarfın ise “ağbilerine” teslim edilmesini ister. Aksi takdirde taş dikemeyecekler annelerinin mezarına.
Çocuklar babalarının kim olduğunu bilmezler ve bir ağbileri olduğunu da ilk defa duymaktadırlar. Kızı, annesinin isteğini ciddiye alır ve annelerinin Ortadoğu’daki memleketinde arayışa başlar.
Arayışı sırasında Hıristiyan annesinin genç kızken Müslüman bir gençle beraber olup hamile kaldığını, annesinin ağbilerinin genci öldürdüğünü ve gizli doğurduğu çocuğunu anneannesinin (ileride annesi oğlunu tanısın diye topuğuna özel bir dövme yaptıktan sonra) yetimhaneye verdiğini öğreniyor. 4 yıl sonra Müslüman Hıristiyan savaşı başlar, Naval Marvan savaş bölgesinde kalan yetimhanedeki çocuğunu bulmak için dayısının yanından kaçar. Müslümanlar, Hıristiyanların bir başka yeri bombalamasına karşılık yetimhanenin olduğu Hıristiyan köyünü bombalamıştır. Yetimhane yerle birdir.
Naval bütün bunları başlattığını düşündüğü Hıristiyan lideri yıllar sonra öldürür. Hemen yakalanır ve hapse atılır. 15 yıl boyunca işbirlikçilerini söylesin diye her tür işkence yapılır. Konuşmaz. Ülkenin en meşhur işkencecisi Ebu Tarık gelir, defalarca ırzına geçer, yine konuşmaz. Ama Ebu Tarık’tan hamile kalır. İkizlerin babası işkenceci Ebu Tarık’tır.
Sıra ağbiyi bulamaya gelir. Bu sefer Naval’ın oğlu gelir Lübnan’a. Araştırınca öğrenir ki annesinin ilk doğurduğu çocuğa yetimhanede Nihad adını vermişler. Yetimhaneyi bombalayan Müslüman lider Şemsettin’e giderler. Şemsettin yetimhanenin bombalanmadan önce boşaltıldığını ve oradaki çocukları asker yetiştirmek üzere yanlarına aldıklarını söyler. Nihad acımasız bir asker olup çıkmıştır. Ünü yayılır. Yıllar sonra işkenceci olarak Naval Marvan’ın yattığı hapishane yollanır. Takma adı..
Evet... Ebu Tarık’tır.
Ağbileri bilmeden annelerine işkence yapmıştır. Nihad/Ebu Tarık hem ağbileri hem de babalarıdır.
Fakat bunu Naval yıllar sonra Kanada’da yaşarken anlar. Bir gün havuzda yüzerken, topuğunda o özel dövme olan bir adamı görür. Heyecanla yanına yaklaşır ve yüzüne bakınca onun Ebu Tarık olduğunu görür. İşkencecisi aynı zamanda doğar doğmaz elinden alınan oğludur. Taşlaşır.
Bu ne ya demeyin. Bu işte savaşın, diktatörlüklerin, vahşetin hüküm sürdüğü topraklarda olabilecek bir şeydir. Hikaye gerçektir değildir önemli değil. Soru şu: Bütün bunlar ne için yapıldı? Bu bütün bu savaşlar, zulümler, toprak kavgaları.. Ne içindi?
Bir gün biz de soracağız.. Bir gün evet biz de soracağız 30-40 bin kaybımızı anıp anıp...