Hastanedeki Vasfiye Amca!
.
Dün sabah 8:15’den 11:15’e kadar süren şahane bir “sağlık raporu” maratonum vardı. Koruyucu anne olacağım ya, çocuğa bakamayacak kadar büyük bir engelimin veya hastalığımın olmadığını kanıtlamam gerekiyor.
Bunun için devlet hastanesi raporu lazım. Dün yazdığım gibi devlet hastanelerinde iyi çalışan bir randevu sistemi var. Önceden randevu alıyorsunuz ve saatiniz gelince doktor sizi çağırıyor. Sistem o kadar ileri ki, doktor muayenehanesi kapısında monitör bile var. O monitörde kimin kaçta randevusu var belli. Saatiniz gelince doktor düğmeye basıyor ve isminiz ekranda bu sefer kocaman yanıp sönüyor.
Fakat sağlık raporu almak isteyenler için randevu yok. Araya kaynamak zorunda. Bu hafif bir survivor tadında oluyor ama çok şükür hallettik.
Sağlık raporu alma nedeni “koruyucu annelik” olunca doktorlar çok sempatik yaklaşıyor. (Aslında herkes çok sempatik yaklaşıyor. Bu da beni çok mutlu ediyor..)
Psikiyatrist hanım mesela uzun uzun sordu. Nasıl oluyor, bekâra da veriyorlar mı, evlatlık ve koruyucu aile arasında ne farklar vardır...
Anlıyorum bu arada “ruh hastası” olup olmadığımı da kontrol ediyor ama anne olarak ilgilendiğini de hissettim.
Fakat göz doktoru çok alem bir adam çıktı. Güler yüzlü ton ton bir bey.
“Aaaa” dedi. “Ne güzel bir şey yapıyorsun. Bravo. Harika!”
“Çok teşekkür ederim.”
“Ama çok gençsin. Neden?”
“O kadar da genç değilim. Tipim öyle gösteriyor.”
(dosyaya bakıp) “A evet. Yaşlıymışsın hakikaten”
“.....”
“E ne oldu evlenemedin mi?”
“Evlendim boşandım”
“Anladım. Geçinemediniz.”
“Öyle diyelim.”
“Sonra da kafana göre birini bulamadın di mi?”
“Eeee... Öööö...”
“Sonra, baktın ömür de geçiyor... Otur otur yalnız...”
Tealaaaam... Adam göz doktoru değil Yalan Dünya’daki Vasfiye Teyze sanki!
“Kadınlar için zor bir devir hakikaten... İstediğin kadar güzel ol, akıllı ol millet genç meraklısı..”
Bütün bu konuşmalar da tahmin edeceğiniz gibi 25 santim mesafede ve de göz göze yapılıyor çünkü aynı anda Dr. Vasfiye Amca makinede gözlerimi kontrol ediyor!
Acayip bir hava var ki bir an şöyle konuşmaya devam edecek sandım:
“Sen de ne çektin be Mutlu! Elalemin elemini kederini hep içine akıttın. Bir çocuğun olsun diye paraladın kendini. Yaptığın maymunluklara bak. Adamlar çektiler gittiler, çektiler gittiler... Sen onlara o kadar yemekler pişir, o kadar hoş tut, zayıf kalayım da beğensinler diye koştur tepin, yok pilates yok selülit masajı, yok ozon... Para vermedik şey bırakma... Sonra şu düştüğün hallere bak!”
“Ne var yahu halimde? İstediğim işi yapıyorum, para kazanıyorum ...”
“Maşşşallah... Öyle de böyle de karnını doyuracan tabee, ne yapacan..
Baban bir b.. mu bıraktı? Hasbelkader köşeci olmuşsun, yazacan tabi. Güzel de yazıyorsun, aferin ama yazıyon da ne oluyor? Sen de ne çektin be kızım...”
Allahtan doktor uzatmadı ve ben hastane ortasında ağlama krizlerine girmedim. Yavrum. Şimdilik durum budur... Az bekle... Geliyorum.