Has adam Sırrı Süreyya Önder
.
“Akıllı Şehir” konferansına katılmak üzere Amsterdam’a geldiğim gün, İstanbul Taksim’deki Gezi parkının yaşlı çınarları acımasızca kesilmeye başlanmıştı.
Ve bu memleketin bugüne kadar gördüğü en hakiki, en sahici milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder kendini buldozerlerin önüne atmıştı.
Ağaçlar birkaç gün daha fazla yaşayabildi..
Sırrı Süreyya Önder benim oy verdiğim kişi. Kişisel seçmen tarihimde ilk defa oy verdiğim kişi meclise girdi. Yani oyum ilk defa SSÖ sayesinde boşa gitmedi.
Bugüne kadar, gerek İmralı heyetinde olmasından, gerek barış sürecindeki tutumundan, gerek kravatsızlığından, gerek Ankara’ya uzaklığından, gerek konuşma üslubundan, gerek söylediklerinden ötürü “oyumu iyi ki ona vermişim” diyordum. Yaptıklarını, söylediklerini görünce “evet bu adam beni temsil ediyor” diyor mutlu oluyordum.
İki gün önceki hareketiyle sadece milletvekilim değil aynı zamanda “kahramanım” oldu.
Bir milletvekilinin birkaç ağaç için kendini dozerin önüne atması bize o kadar uzak bir hareket ki, bu topraklarda, o kadar rastlanmayan bir şey ki, fotoğrafı görünce, herhangi bir vatandaş direniyor sandım önce...
Haberi okurken de durumun farkına varamadım bir türlü... Zira ihtimal vermediğim bir şey ve insan beyni, gördüğünü inkâr eden tuhaf bir organ.
Hâlbuki onunla, yani Sırrı Süreyya Önder ile o ağaçların altında demli çay içmişliğimiz var.
O ağaçların altında bana memleketin en ilginç ama yazılamaz bilgilerini vermişti.
O ağaçlar altında yeni romanından, senaryosundan söz etmişti..
Düşününce...
Onun o ağaçlar için kendini dozerlerin önüne atmasından daha doğal bir şey yok aslında...
Başka vekiller ek maaş, trafik ayrıcalığı isterken o sadece gölgesinde serinlediği ağacını istiyor.
İşte benim milletvekilim...
Ahmet Hakan, tankların üzerine çıkan Boris Yeltsin’e benzetmiş SSÖ’yü.
Benimse aklıma Tianemnan meydanında tankın önünde duran Çinli öğrenci geldi.
Ama başbakanımızın kararlılığı karşısında hangi ağaç dayanır...
SSÖ’yü değil ama ağacı vuracaklar az sonra...
Kışlanın sadece kapısı yapılsa?
“Bu ağacı kesiyoruz ama 500 kilometre ötede başka ağaçlar dikeceğiz.”
Bu şuna benziyor: Biz bu adamı öldürüyoruz ama yavrusunu büyüteceğiz.
Gezi Parkı’na, Topçu Kışlası’nı yeniden inşa etmenin daha “iyi” bir yolu da olabilirdi. Ben, Topçu Kışlası’nı yeniden yapma fikrine çok da karşı değilim. Zira, neye benzediğini merak edip küçük bir araştırma yapınca çok güzel bir bina çıktı karşıma. Bilhassa kapısı! Soğan kubbeli minik kuleleriyle Dolmabahçe Sarayı’nın kapısına beş basan çok sevimli, çok güzel ve görkemli bir kapı.
Maksat tarihe saygı ise, sadece kapısının yeniden yapılması yeterli olurdu. O vakit ne ağaçlar kesilmek zorunda kalırdı ne de şehir içindeki yegâne parkımız elimizden alınırdı. Çok da güzel ve anlamlı olurdu.
Ama kışlanın tamamını yeniden yapmak...
İşte tarihe saygı değil her santimi paraya çevirme telaşı...