Gözüme asılı fotolar
.
Gözümün önünden gitmiyor. Sabahın yedisinde bir kadın. Natasa Teodoridu. Atinalıların, sabahın yedilerine kadar dinlemeye doyamadıkları (evet yılbaşı programının sabahın 7’sine kadar tam gaz sürdüğü komik bir ülke burası) güzeller güzeli, barbiler barbisi bir kadın..
Yunanistan’ın en meşhur kadın şarkıcısı. Selanikli imiş. 13 yıllık şarkıcılık kariyerinde 432 bin albüm satmış. Adını adam gibi söylemeyi başarırsanız Yunanlıların “ooo!” dediği bir kadın.
40 yaşında diye tahmin ediyorum. (Evet 1970 doğumluymuş.) Güzelliğini ve çarpıcılığını Makedon genlerine değil, plastik cerrah eski kocasına borçluymuş. Her tarafını yaptırdıktan sonra geçen sene adamı terk etmiş.
Sabahın yedisinde, bizler, kafa bir dünya vaziyette işkembeciye gitmek üzere üşüyerek taksi beklerken, o, müzikholden en barbi haliyle tek başına çıktı, tek başına Smart’ına bindi ve tek başına şafağa karıştı gitti...
Az evvel en az 500, belki bin kişinin çılgınca alkışladığı, sahneden inmesin diye ortalığı inlettiği, kilolarca çiçek attığı, o aşırı yüksek ayakkabıları içinde 3-4 saat ayakta kalmaktan (bir çift Manolo Blahnik de olsalar..) eminim canı fena halde yanan o kadın, mini minnacık arabasına, marketten çıkmışçasına, dünyanın en yalnız, en tek, en bi’başına haliyle binip gidiyor..
Bir şoförcüğü, bir arkadaşçığı, bir köpekçiği bile olmaksızın.
Oyuncakçı dükkânında, paket içindeki bebek gibi.
“Barbie in her Smart”.
Bu tezat tuhaf geliyor bana. Şöhretini, zenginliğini geçtim, kadın yorgun, kadın bitkin, kadının eminim ayakları sızlıyor ve sabahın yedisi..
Önünde duran bizlere korna bile çalmadı. Fark edip kenara çekilmemizi bekledi.
Niye ben bu sahneyi düşünüp duruyorum bilmiyorum. Üç gündür gözümün önünden gitmiyor.
Havaalanında ne yapacağını bilmeyen o yaşlı karıkoca sahnesi gibi..
Üç masalı köy kahvesinde gözü kapalı zeybetiko yapan o Rum çocuğu gibi..
Kalıyor da kalıyor o sahneler. Gözümün içine yapışıyor sanki. Kendi hayatımda bu sahnelerin hiçbir bağı yok oysa ki..
Natasa’nın Smart içindeki halinin de yok. Ama gitmiyor. Durdu kaldı.
Her geçen gün daha çok takılıyorum böyle sahnelere.
Çocukken arada sırada filmler donardı. Necefli maşrapa resmi gelene kadar öyle kalırdı bir sahne. Filmin en önemli anı, düğüm noktası imiş gibi. Gereksiz anlamlar yüklerdim. Boşuna orada takılmış olmamalıydı.
Sabahın yedisine kadar durmadan durmadan durmadan şarkı söyleyen, Atinalıların pek sevdiği Barbi bebek görünümlü şarkıcı Natasa’nın tekliği de boşuna gözümün önünde asılı kalmış olmamalı..
(Necefli maşrapanın altında ne yazardı? “Teknik bir arızadan dolayı yayınımıza ara vermek zorunda kaldık” mı “teknik bir arızadan dolayı yayına ara verilmiştir” mi? Peki özür dilerler miydi? Teknik arızanın özrü olur muydu? Özür dilenmenin bilindiği yıllar mıydı? Yoksa “devlet niye özür dilesin kardeşim?” yılları mıydı?)
Atina’dan İstanbul’a dönerken uçakta, gazetelere bakıyorum. Ayşe Arman’ın köşesinden iç bayıcı mutluluk rüzgârları esiyor. Yine.
“Barbie is celebrating new year in Dubai”
Paketteki bir başka Barbie bebek!
Bu versiyonda ‘Smart’ (ve hüzün) yerine ‘aile’ (ve mutluluk) var.
“İnsan özelini nasıl yazar bu kadar?” diyor yanımdaki kadın yolcu. “Ben yazamazdım” diyor.
“Mutluluk yazmak kolaydır” diyorum. Temiz. Steril. Mikropsuz. Müşterisi bol Amerikan filmi. Esas marifet başına gelen utanç verici felaketleri yazmak diyorum. Yediğin vetoları, döktüğün gözyaşlarını, düştüğün zırva durumları falan..
Kadın beni şaşırtıyor. Coşkuyla onay vereceğini sanırken “Hayır yanılıyorsunuz!” diyor. “Esas ‘mutluluk’ yazmak cesaret işidir. Mutsuzluğunu yazsaydı ‘merhamet limanına’ sığınmış olurdu. Şimdi ise açık denizlerdeki ‘kıskançlık fırtınasına’ atıyor kendini. Yapamazdım dediğim benim bu..”
Yanımdaki kadının yüzüne dikkatle bakıyorum. Sonra ismini soruyorum. “Mutlu” diyor. Kendimle konuşuyormuşum. Gülümsüyor bilmiş bilmiş. Ağzı Candan Erçetin gibi hafifçe sola yamuluyor.. Sol kaşı da yukarı kalkıyor. Ürküyorum. Gülüşü yamuk olanlardan hep ürkmüşümdür.
Sonra sayfayı çeviriyorum. Ve Zeynep’in ölüm ilanını görüyorum.
Zeynep Aşıklar. O da 40 yaşında.. Uzaktan tanırdım. Kansermiş. Hastalığın nerden başladığı bile bilinemeden gitmiş.
Benim doğum günümde o ölmüş.
40. Kanser. 31 Aralık.
40 yaşındaki Natasa’yı, 40 yaşımı bitirdiğim gece izlerken 40 yaşındaki Zeynep bize veda etmiş.. Allah rahmet eylesin.
Zeynep’in cenaze ilanı asılı kalıyor gözümde.