Gezi ile beraber muhafazakar kesimle ilgili öğrendiklerim
.
- “Endişeli modernler”den daha çok “endişeli muhafazakar” varmış meğer. Muhafazakarların büyük bir kısmı, 28 Şubat travmasından kurtulamamış daha.
- Altlarındaki zeminin kayıp gidivereceğine, yine o kara günlere dönüleceğine dair tahmin ettiğimin çok ötesinde kaygıları, korkuları varmış.
- Başbakan’a edilmiş her lafı, her eleştiriyi direkt kendilerine yapılmış sayıyorlar. Başbakan’ın yönetim biçimine yapılmış bir eleştiriyi bütün süzgeçleri kaldırıp İslami yaşam biçimine, İslami değerlere, muhafazakar aile yapısına yapılmış addediyorlar. Başbakana eleştiriyi veya hakareti şahsi alıyorlar. “Bana karışma Başbakan!” sözünden bile “karışmasın ve sen bizi tepele öyle mi?” mesajını çıkartıyorlar.
- “Modern”lerin veya hadi “laikçiler”in diyelim, bu on yıl zarfında bir hayli değiştiğini fark etmemişler. “Aramızda türbanlı istemiyoruz” diyenlere uzun zamandır çatlak veya bunak muamelesi yaptığımızı anlamamışlar.
- Seküler kesim, sandıklarının tersine başörtülülere çoktan alıştı. Bakın sevdi, bağrına bastı demiyorum, alıştı diyorum. Alışmaktan öte muhafazakârların giyimlerini kuşamlarını, şairlerini, yazarlarını, gittikleri mekânları ilgiyle izler oldu. (Başörtülü görmeye bir tek Gülriz Sururi alışmadı! Ama onunla biz de dalga geçtik)
- “Huzur Sokağı” kitabı dizisiyle dalga geçmiştim ve en muhafazakâr bile bu kadar saf olamaz. 1968’de yazılmış “dindarların tümü iyi yürekli ve ahlaklıdır/ dindar olmayanların tümü kötü yürekli ve ahlaksızdır” klişesine itibar etmez demiştim ama Gezi’den sonra okuduğum yazılardan, başbakanın tepkisinden, bana gelen tweet ve maillerden durumun öyle olmadığını esefle fark ettim. “Siz kaymak tabaka! Siz her halükarda mutlusunuz! Fakirin fukaranın dindarın derdini dinliyor, onu kalkındırıyor diye mi bu kıskançlık?” bana en çok gelen tweetlerden. (“Endişeli Fukara” sayısı da bir hayli fazla anlaşılan ve “endişeliler” arasında tek anlayacağım kesim de onlardır bu arada.)
- Endişeli Muhafazkar’ın kaygılarını anlamakla beraber büyük bölümünün zalimin yanında durması beni çok üzdü. Kabataş’ta eylemcilerin saldırısına uğrayan başörtülü kadın ve yine saldırıya uğrayıp bebeğini düşüren kadın için derinden üzülüp ama polis kurşunu veya kapsulü veya tekme tokadıyla ÖLEN, tekrar ediyorum ölen 4 kişi, kolu bacağı kırılan yüzlerce, gözü çıkan onlarca, ciğeri sökülen, burnundan kan gelen binlerce kişi umurlarında bile olmadı. Kimi inkâr yoluna gitti kimi alenen dalga geçti. Herkesi bir tutup, sokağa çıkanları yakıp yıkan vandallar olarak görmek işlerine geldi.
- Yeni Şafak’ta yazan Özlem Albayrak Gezi Direnişçileri için “Kindar Kemalistler” dedi geçen günkü yazısında. Halbuki yazısının sonlarına doğru anladım ki ortada “Kindar Kemalist”den ziyade çok ürkütücü bir “Kindar Muhafazakar” kitlesi var. Halbuki sokağa çıkanların en az çeyreğinin ana babası AKP’ye oy vermiştir.
- Yandaş medyanın kötülük cehennemin kuyusuna düşme hızı 28 Şubat’taki TSK’cı medyayı fersah fersah solladı.