Çevrecinin daniskası köşesi
.
Çevre sorunları üzerinden Anadolu’dan yükselen muhalefet her geçen gün biraz daha dikkat çekiyor.
Bu durum yıllardır kendine bir çıkış arayan solun da dikkatlerini fazlasıyla çekmiş durumda.
Ancak birtakım zaaflarından sıyrılmayı bir türlü başaramayan sol ne yazık ki bu alanda da ciddi sorunlar yaşıyor.
Deresi ve doğası için isyan edip bir araya gelenler söylemde de eylemde de soldan çok daha ileride.
Neden mi ?
- Vadilerde yaşayan köylülerin doğa bilgisi ortalama bir solcudan çok daha fazla. Orada ne yaşıyor ne yetişiyor biliyor ve elinden suyunun alınmasının nelere mal olacağını çok net bir şekilde görüyor.
- Vadilerde yaşayanlar tüketmiyor, üretiyor. Sütü, ekmeği, katığı ne varsa topraktan ve sudan çalışarak alıyor. O yüzden köylü suya baktığında yaşamın kendisini ortalama bir solcu ise devrimi görüyor. Aynı yere bakamayanların da el ele yürümesinin zorluğunu daha burada başlıyor.
- Köylü bir araya gelip birlikte mücadele edelim diyor. Çünkü o bütün işlerini imece ile yapmaya alışmış, birlikte üretimin ne anlama geldiğinin gayet farkında. Sol ise klasik olarak bir araya gelmek yerine amip gibi çoğalıyor. Yetmiyor, bir araya gelenleri de büyük bir çaba ve uğraşla ayırmak istiyor.
- Köylü basit, sade ve net konuşuyor. Suyumu, toprağımı vermeyeceğim, eylem diyor. Solcu ise aklına ne gelirse köylüye söylüyor. Hatta yetmiyor, doğasını, kültürünü, yaşam şeklini korumak için bir araya gelenleri basın açıklamalarına, eylemlere katılmaktan vazgeçirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu yaklaşım başta Çevre Orman Bakanı Veysel Eroğlu olmak üzere sanırım en fazla doğayı yok etmek isteyenleri mutlu ediyordur.
Ne de olsa sol iktidara gelene kadar Türkiye’de ne bir nehir, ne orman, ne deniz, ne de kültürel çeşitlilik kalacak. Çünkü ağır ve hantal da olsalar ne yazık ki iş makineleri solculardan daha hızlı hareket ediyor.
Hayırlara vesile heykel...
Geçtiğimiz günlerde hep birlikte bir heykel tartışması yaşadık.
Karsta yapımı devam eden bir heykele Hasan Harekani türbesini gölgeliyor diye ucube etiketi yapıştırıldı.
İşin etik, sanat kısmına hiç girmiyorum. O tarafı yeterince tartışılıyor.
Ben başbakanın bu sözlerinden Hasankeyf’in yok edilmeyeceğini, oradaki onlarca tarihi eser, cami ve türbenin bir baraja feda edilmeyeceğini anlıyorum.
Türbeyse türbe, camiyse cami, tarihse tarih, doğaysa doğa...
Buyurun size samimiyet sınavı.
Anadolu’yu Vermeyeceğiz
“Anadolu’yu Vermeyeceğiz” sloganı altında yerel ve ulusal yaklaşık 200 sivil toplum örgütü bir araya geldi.
Bugün saat 11’de Meclis önünde bir basın açıklaması yapılacak.
Anadolu’dan katılımlarla birlikte olağanüstü renkli ve kalabalık olması gerekiyor.
Bu kadar insanın bir basın açıklaması için Türkiye’nin dört bir yanından kalkıp Ankara’ya gelmesinin tek bir nedeni var.
Bu insanların suları ellerinden alınıyor, yaşadıkları vadilerdeki doğa acımasızca yok ediliyor.
Bu artık Anadolu insanı için yaşam için verilen ölüm kalım savaşına dönmüş durumda.
Ancak bilmemiz gerekiyor ki bu sadece onların savaşı değil.
Bu biz şehirlerde yaşayanların da savaşı.
Yücel Sönmez
Doğa Derneği
Kurumsal İletişim Koordinatörü
yucel.sonmez@dogadernegi.org