Bir ayakkabı kutusuna neler sığamadı…
.
Ne kadar çok şey sığabiliyormuş meğer küçücük bir kutuya…
4,5 milyon dolar sığabiliyormuş mesela…
Devasa sitelere ekleniverilen yüzlerce daire sığabiliyormuş. Ali bey daha da zengin olsun, İstanbul daha da beton bir şehir olsun diye..
Tırlar dolusu altın da sığanlardan…
Jetler…
Atlar…
Yalılar…
Sonra Ergenekon da sığdı. Orduya kumpas kurma sığdı. Parti cemaat kavgası sığdı. Dış güçler, faiz lobisi, Amerikan elçisi, kefenli neferler…
5 bakan, 3 emniyet müdürü, 160 istihbaratçı…
Gördük ki bir ayakkabı kutusuna akla hayale gelmeyen neler sığabiliyormuş neler.
Peki sığamayanlar?
Yerde kaldırımda, altı yırtık ayakkabısıyla yatan bir ceset mesela… O sığamadı. Hrant Dink cinayeti bırak aydınlanmayı, karardıkça karardı. O kadar sığamadı ki ifadesi için çağrılan Sabri Uzun, 6 yıl önce geçirdiği ameliyatı bahane ederek gitmedi bile… Böyle bir komedi.
Roboski de sığamadı… (Kan) parası sığdı ama adaleti sığmadı. Kimse hesap vermedi. Kimse tutuklanmadı. Kimse özür dilemedi.
Gezi’nin üç ağacı da sığamadı. Dün iddianame okundu… Gördük ki savcılar kararlı. Üç arabanın, beş otobüsün, iki kaldırım taşının hesabını soracaklar ama ölen 6 insanın, gözü çıkan, yaralanan yüzlerce insanın hesabı hiç umurlarında olmayacak.
Analar hiç sığmadı o kutuya. Berfu Ana’nın gözyaşları mesela. Binlerce kayıp, yerinden sökülen bir kaldırım taşı kadar değerli olamadı. Kaldırım taşının hesabı soruluyor da kayıpların hesabı sorulmuyor. Hala birileri “Faili meçhuller huzur getiriyor” diyebiliyor. Kürt faili meçhullerden sonra başka faili meçhuller “öneriliyor”.
Fakirler de sığamadı. İş kazası cinayetleri mesela sığmadı ayakkabı kutusuna. Kadın cinayetleri de sığmadı. Çocuk istismarları da. Her gün ölüyor insanlar, haberi bile yapılmıyor artık. Fakirin canı da kaldırım taşından kıymetli olamadı.
Özetle: Her şey sığdı da koca bir ülkenin makus talihi sığamadı.