Barajlar hakikaten ‘temiz’ mi?
.
Evimde temizliğe gelen Ayşe, geçen gün “biliyor musun? Hiçbir şeyimiz kalmayacak” dedi. “Artık ölene dek nemli kapıcı dairelerine mahkûmuz...”
Oysa Ayşelerin bir gün geri dönme hayalleri vardı. O güzel köylerine geri dönüp adam gibi nefes almak istiyorlardı. Kendi topraklarında, kendi patatesleri, dutları, kirazlarıyla kimsenin ağız kokusunu çekmeden “onurlu” bir hayat sürmek istiyorlardı. Buraya gelme nedenleri İstanbul sevgisi değil babalarının tedavisiydi. Tedavi bitince canı gönülden dönmek istiyorlardı. Yurtlarına.
Artık bu hayalleri söndü. Zira toprakları pek yakında sular altında kalacak. Baraj gölünün altında. Ellerine verilen veya verilmeyen üç kuruş ile İstanbul’un küflü bodrum katlarında zorunlu bir ikamet bekliyor artık onları. Onlara sunulan tek şey bu.
Acımasız gerçek şu: Her hangi bir aletimizin fişini her prize sokuşumuzda, oturma odamızın ışığını her yakışımızda, klimamızı her çalıştırışımızda bir ailenin daha ocağı sönüyor. Barajlar bize “elektrik” olarak dönerken bazılarına da karabasan olarak dönüyor. İnsanların göç etmesiyle topluluklar dağılıyor, diller, gelenekler, değerler yok oluyor.
Dün İstanbul’da Doğa Derneği’nin düzenlediği “Dünya Nehirler Konferansı” yapıldı. Dünyanın her yerinden “ırmak bekçileri” geldi. Arjantin’den, Brezilya’dan, Kenya’dan, Irak’tan, Avusturya’dan gelen sözcüler kendi başlarına gelenleri anlatarak Ilısu Barajı’nın suları altında kalma tehdidiyle yaşayan Hasankeyflilere destek verdiler...
Moira Millan Arjantin Patagonya bölgesinde yaşayan Mapuçe’lerin sözcüsü bir kadın. Sahneye yerel kıyafetlerle çıktı. O kadar sevimliydi ki insan hiç böyle bir hayat hikâyesi beklemiyor. 1992’den beri Mapuçe’lerin hakları ve doğanın korunması için mücadele ediyor. Önce madenciliğe karşı mücadele etmek üzere kabilenin olduğu dağlara yerleşiyor.
Yaptığı kampanyalar o kadar etkili oluyor ki Buenos Aires’deki bir protesto gösterisine 30 bin (OTUZ BİN!!) kişi katılıyor. Tahmin edeceğiniz gibi kısa bir süre sonra hükümetlerin hışmını çekiyor ve “terörist” ilan ediliyor. Hakkında onlarca dava açılıyor. Mahkemelerden mahkemelere gidiyor. Ama yılmıyor. Ailesiyle birlikte yüzlerce tehdit alıyor. “Bir gün” dedi “köye adamlar geldi ve başımıza silah dayadılar. Hemen burayı terk ediyorsunuz dediler. Eşyamızı zar zor topladık. Kimseye hoşça kal diyemeden gittik. Buenos Aires’e yerleşmek zorunda kaldık. Buna rağmen mücadeleme devam ettim ve şimdilik barajın yapımını durdurmayı başardım. Bunu halkım ve yurdum için yapmak zorundaydım.”
Onu dinlerken hükümetlerin ne kadar da benzer olduğunu düşündüm. Başbakanımız da çevrecileri “vatan haini” ilan etmişti hatırlarsanız.
Barajlar bize anlatıldığı gibi temiz değil. Ama yerimiz kalmadı, öteki gün devam ederiz..