Bakan’la gezmenin dayanılmaz hafifliği!
.
Bugüne kadar köşecilerden sadece şöyle şeyler okurduk: “Filanca bakanla New York’a uçuşumuz sırasında uzun uzun sohbet ettik.. Füze kalkan projesi konusunda ilginç yorumlarda bulundu. Hede dedi hödö dedi..”
Başka? Başka bir şey yok. Temaslar, temaslar, analizler, analizler..
Kimse özel uçakla VIP uçmanın ne gaddar kıyak bir şey olduğundan söz etmiyor! Sanki analarının karnından VIP doğmuşlar!
Yerim ben onları! Hiiiiç kimse kusura bakmasın, görmemişin bir VIP seyahati olmuş, bırakın anlatsın! Bırakın döksün içindekileri!
(VIP’de doğmuş büyümüşler gitsin Güneri Cıvaoğlu okusun, ne diyeyim. Burası işçi kızının köşesi.. (Bkz: Beğenmeyen dinlemesin orkestrası) Ayrıca hakaret edeceklere, iktidar yalakası vs vs diyeceklere şimdiden söyleyim: BİR) Umurumda değil. İKİ) Mail kutum doldu. Evet g-mailini doldurmayı başarmış dünyadaki tek insan herhalde benimdir. Dolayısıyla mektuplarınız bana ulaşmayacaktır.
Şimdi ey sıradan halkım! VIP, yani “çok önemli kişi”nin seyahati pek başka oluyormuş. Gelin Ahmet Hakan gibi madde madde takılalım:
* Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın Atina, Brüksel ve Dublin temaslarını takip etmek üzere 3 gün 3 şehirlik gezimizi ATA uçağıyla yaptık. Hatırlarsanız ATA uçağını yıllar önce Turgut Özal aldırmıştı ve zamanında çok tartışılmıştı. Ne gerek var diye Demirel dünyanın lafını etmiş ama sonra kendisi de bol bol kullanmıştı.
* İtiraf edeyim: Küçük bir jet gibisi yok. Biblo gibi! Al, evinin önüne park et. (Bkz: “Ya ne demezsin” maddesi..) 19 kişilik. Kanatlı bir otobüs de denilebilir. Otobüsün daha yakışıklısı diyelim.. (Vikipedi’de şöyle yazıyor: “ATA: Türk Hava Kuvvetleri tarafından başbakanlığın emrinde kullanılması için tahsis edilmiş VIP Business jet uçağı. Gulfstream Aerospace Gulfstream IV model jettir. Bu uçağın en önemli özelliği 7815 km uzunluğunda menzile sahip olmasıdır.”)
* Döşemede bej renkleri hakim. Rahat geniş koltuklar, açılır kapanır masalarla daha çok lüks teknelere benziyor içi. Amerikan zevki gibi geldi bana.
* Tuvaleti hayatımda gördüğüm EN ama EN süslü tuvalet. Bir “kitsch” sergisinde başyapıt olarak sergilenebilir. O kristal görünümlü bataryalar, o altın rengi lavabo, o kumaş çiçekler.. Bitirdi beni bitirdi..
* ATA uçağının personeli memleketin herhalde açık ara en tatlı, en güleryüzlü, en muhteşem personeli! Kendi evlerinde ağırlıyorlarmış gibiydiler. S. Hanım fırın sütlacı reddettiğim için neredeyse sitem edecekti. Cennet, ATA uçağı gibi yer olmalı.
* Mönü inanılmazdı. Bana mısın diyen bir alakart restorandan daha çok seçenek vardı. Ve bu seçenekler her gün değişiyordu. Lüfer, pazı sarma, dana külbastı, sebzeli tavuk, kapuska, domatesli pilav, ravyoli, mercimekli bulgur, islim kebabı, Brüksel usulü midye..
* Mönüyü twitleyince “vergilerimiz nereye gidiyor belli oldu” diye bir cevap geldi. Pekala o zaman şöyle diyeyim: Evet vergilerin bir bölümcüğü benim mideme gitti ama unutmayın ki ben de bir vergi mükellefiyim ve yaptığım minicik bir iş yüzünden 2 yıldır çılgınlar gibi vergi vermekteyim. Maaşımdan da vergi kesildiğini düşünürseniz 3 günlük yemeği kendime fazla fazla paraya ısmarlamış sayılırım. Kimse zır zır etmesin yani. Ben onları ödedim sayılır.
* “İyi uçağı anladık da VIP olmak nasıl oluyor?” derseniz şöyle diyeyim: Heyet katiyen havaalanı binalarına girmiyor, kendi araçlarıyla direkt aprona giriyor, uçağın önüne kadar gidiyor ve uçağa binip gidiyor. Şahane bir şey.
* Peki bütün bunların bedeli ne? 2 kilo 100 gram! “Devlet malı” diye belli ki kendimi fazla kaptırmışım. 2 gündür rejimdeyim.
* Peki kendini VIP olayına kaptırıp Dublin’de bavulunu uçağa yüklemeyi unutan sersem gazeteci kim? Ben. Bavulum, yalnız yalnız arkamdan tarifeli uçakla geldi. Demek ki neymiş? İrlandalı Jo’lara güvenmeyeceksin.
* En fenası VIP’ten NIP’liğe yani not-important-persona geçmek. Yine sıralar, yine “bekleyin”ler.. Ah ah.. Adapte olmak zor olacak.
* Bu kadar. Dağılabilirsiniz.