1 Mayıs Twitter Devrimi
.
Barış içinde bir 1 Mayıs’ı nihayet kutlayabildik. 30 yıldır yapılamayan, son iki yıldır yapılabiliyor. Meğer zor değilmiş. Meğer atla deve değilmiş. Meğer alt tarafı insanlar toplanıp slogan atacakmış, şarkı söyleyecekmiş, halay çekecekmiş...
Neden öldü o insanlar? Neden kana büründü o meydan? Neden kırmızı sular sıkıldı, biber gazları püskürtüldü, dayaklar atıldı bunca yıldır? KİMSE HESABINI VERMEYECEK Mİ?
Vermeyecek. THC: Türkiye Hesapsızlar Cumhuriyeti. 12 Eylül’de yapılan işkencelerin, devlet eliyle öldürülen insanların hesabının verilmemesi gibi kana bulanan 1 Mayısların hesabı da verilmeyecek.
Dövülen dövüldüğüyle, ölen öldüğüyle kalacak. Ve kimse kimseye KATİL diyemeyecek, kimse CİNAYETTEN yargılanıp cezasını çekmeyecek.
Her 1 Mayıs’ta ne yapıyor acaba o zamanki Intercontinental (şimdiki The Marmara) otelinden mitinge ateş açan ve 34 kişinin ölmesine neden olan şahıs veya şahıslar?
34 yıl önce diyelim 30-35 yaşında olsalar şimdi 65-70 yaşında olmaları gerek. Allah onlara huzurlu bir hayat vermiş midir acaba? Masum bir emekli kisvesinde torunlarını mı seviyorlardır? “Emir kuluydum” kolaycılığına kaçmadan bir nebzecik olsun vicdanları sızlıyor mudur acaba?
Bu ülkede yargılanması gereken o kadar çok insan var ki. Son 34 yılın bütün içişleri bakanları, tüm emniyet müdürleri... hepsi hepsi HEPSİ! Topyekun bir “Her Evde Bir Acı Var” davası açılmadığı sürece halaylı, konserli 1 Mayıslar haramdır.
Meydanlardakiler değilse işçi kimdir ve nerededir?
Bu yıl 1 Mayıs’a katılamadım çünkü “işçilik” ediyordum. (Geçen seneki yazım için bkz: “Bir antrenmansızın 1 Mayıs anıları”) Yani çalışıyordum. Hem de deli gibi.
Ama Twitter’dan takip ettim. Dakika başı bir “Oradaydım... Slogan attık... Halay çektik... Ay çok yorulduk... Yollar kapandı... Açıldı... Oradan gitmeyin, buradan gidin...” mesajları geliyordu.
Ama daha çok manidar manidar şunlar geliyordu:
“İstinye Park’ta kahvaltıdan sonra Taksim’e 1 Mayıs’ı kutlamaya.. Aman ne kadar devrimci!”
“iPhonundan, Blackberry’sinden oradaydım mesajları çekenlerin işçi bayramını kutlamak caiz midir?”.
“Hiçbir emek harcamamışların emekçi bayramımda olmalarına gıcık oluyorum. Hadise oradaydım yarışına dönüşmüş. Vah vah”
“Biber gazı sıkılırken neredeydiniz?”
“Çoluk çocuk 1 Mayıs’a gelmişler. Oldu mu şimdi bu? Fotoğraf da çekiyorlar”
iPhone veya Blackberry sahiplerinin “işçi” veya “emekçi” olamayacağını söylemeye çalışıyorlardı sanırım, yine iPhone veya Blackberry’den atılmış kinayeli mesajlarla.
İroni bu değilse nedir?
Proleter devrimini yapamadık ama galiba twitter devrimini yaptık. Sosyal medyada herkes kendi sloganını atıyordu ve meydanda duyurabileceğinden çok çok daha fazla duyuruyordu kendini.
Fakat tuhaf olan kimsenin kimseyi işçi kabul etmeyişiydi. Tam da 1 Mayıs’ı kansız kutlamayı başarmışken bu sefer de “işçi” olamıyordu kimse. İşçilik, emekçilik en olunamayan şey olup çıkmıştı.
Meydana toplananlar birbirleri tarafında “işçi” kabul edilmiyordu ve lakin “işçi” kabul edilen pis tamirhanelerde, parlak floresan ışıklı atölyelerde, havasız bodrum katlarında çalışan overlokçular, son ütücüler, kumlamacılar, tornacılar, tesviyeciler, kaportacılar, konfeksiyoncular, ameleler de “işçi” olmak istemedikleri için meydanda yoktular.
Yine sen ben yenge, onlar adına ama onlarsız emek bayramını kutladık.
Al sana bir ironi daha.
Uykum gelmesin diye çay üstüne çay içip sabahlara kadar çalışıp bu arada Blackberry’me düşen twitleri okurken bunu düşünüyordum.
“İşçi” kızıyım, 212 nolu “Fikir işçisi” kanununa tabiiyim, 18 yıldır aralıksız çalışıyorum, 3 aydır da pestilim çıkmış, gözlerim pörtlemiş ama blackberrym var diye “işçi” olamıyorum.
Uğurlarına dövülen, ölen, tutuklanılan, bin bir tür işkence görülen “işçi”lerse ortada yok. Muhtemelen haberleri bile yok ne olmuş ne bitmiş meydanda. Oncağızınların tek derdi üç kuruş paralarıyla ailelerine güzel ama ucuz bir Pazar yaşatmak.
Galiba meydandaki tek hakiki işçi grubu miting bittikten sonra ortalığı toplayan temizlik işçileriydi. Onlar da bol bol küfretmiştir diye tahmin ediyorum. Al sana üçüncü ironi.