Zirvede sorun var mı?
.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun arasında herhangi bir soğukluk, bir mesafe, bir anlaşmazlık; hasılı, ikilinin arasında iyi gitmeyen bir şeyler var mı?
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a, Hollanda - Almanya gezisinden dönüşte uçakta yöneltilen sorulardan biri de buydu.
Soruyu, o her zamanki sakin ve iyimser tavrıyla yanıtlayan Kurtulmuş’un iki başlıktan oluşan cevabının satır aralarında önemli işaretler vardı:
- Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız, tesadüfen bir araya gelmiş insanlar değil. Aynı siyasi hareketin içinden, aynı camiadan çıkmış, ortak mücadeleler vermiş, aynı kabinede yer almış olan insanlar. Birbirlerinin fikirlerini, temel meseleler konusunda ne düşündüklerini biliyorlar. Üslup ve yöntemlerini biliyorlar. Dolayısıyla, farklı görüşler olsa da, bir karar alınır ve yürünür. Ben bütün bunların hepsinin siyasi işleyiş içinde normal olduğunu düşüyorum. Bunların hepsi normal bir demokraside sağlık işaretidir. Kimse kimsenin görev alanlarına itiraz etmez. Hem aralarındaki hukuk itibariyle hem de ülke yönetiminin tesadüflere bırakılamayacağı anlayışından ötürü... Aralarındaki istişareleri güçlendirerek yola devam edilir. Ben burada herhangi bir sıkıntı görmüyorum, son derece normaldir.
- Bunun ötesinde, mevcut sistem öyle bir şekilde dizayn edilmiş ki; “Siviller çatışır, biz askerler olarak yukarıda düzeltiriz” anlayışıyla. Bu sistemde baba - oğulu aynı karede yan yana koysanız, sistemden kaynaklı sürtüşmeler ortaya çıkabilir. Bizim teklifimiz de tam bu noktaya oturuyor zaten. Türkiye’nin başkanlık sistemi temelli bir anayasal reforma ihtiyaç var.
Avrupa’daki Türklerin kanayan yaraları
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş’un, Hollanda ve Almanya’daki Türk sivil toplum temsilcileriyle bir araya geldiği toplantılarda, bu ülkelerde yaşayan Türklerin çözüm aradıkları sorunlar masadaydı.
Özellikle de, gençler ve çocukların karşı karşıya oldukları problemler...
Kurtulmuş, Mannheim’da tanıştığı bir çocuğun durumundan çok etkilenmişti. Anlatırken bile adeta sesi titredi:
- Mannheim’daki toplantıda 9 - 10 yaşlarında bir çocuğu getirdiler. Babası 11 yıl hapis cezası almış. Halası getirdi. Ağır psikolojik sorunlarla karşı karşıya... Almanya Gençlik Dairesi’nin bir yurdunda kalıyormuş. Oradaki görevli, cezalandırmak için kafasını klozete sokmuş, zorla domuz eti yediriyorlarmış. Sarıldım, konuştum... O yaştaki bir çocuğun vereceğinden çok daha zayıf, donuk tepkiler verdi. Öylesine üzüldüm ki o evladımızın hâline. Yüzü, bakışları gözümün önünden gitmiyor.
Soru şu:
Bu ve benzeri durumdaki çocuklar ile gençler hakkında, Ankara neler yapabilir?
Önce, Türkiye’nin Köln Başkonsolosu Hüseyin Emre Engin’in bu soruya yanıtı:
- Bu konu bizim takibimizde. Meselenin iki tarafı var. Birincisi, evet, Gençlik Dairelerinin reformasyonu şart. Bu tür sorunlarla sadece yabancılar değil, Almanlar da karşılaşıyor. İşin ikinci kısmı; bizim önemli görevimiz, iş bu aşamaya gelmeden çocuklarımızı kurtarmak. Bizim ailelerimiz, maalesef bu noktada biraz zayıf kalıyorlar. Çekiniyor, korkuyor, başvurmuyorlar.
Ve Başbakan Yardımcısı’nın aynı konudaki açıklamaları:
- Biz elbette Alman makamları nezdinde girişimde bulunuruz. Ancak diplomatik girişimlerden önce bizim sivil toplum örgütlerimizin bu işi köpürtmesi, gündemde tutması lâzım. Çünkü biz gündeme getirdiğimizde, ‘içişlerine karışma’ meselesi çıkıyor ortaya. Konunun zemini oluştuğunda elbette konuşulabilir, bu konuda inisiyatif alınabilir.
- Örneğin Norveç’te de benzer bir sorun yaşandı. İki çocuğumuzu serbest bıraktırdık. Bu konuda çalışıyoruz. En önemli noktalardan biri ailelerin bu konularda hassas davranması ve yardımcı olması. Bu gibi durumlardaki çocuklarımızın Türk korucu ailelere verilmeleri gerekiyor.
- Adalet Bakanlığı ile birlikte yürüttüğümüz bir çalışma var. Bakın Avrupa’da ölüm cezası yok. Ama bu Gençlik Daireleri’nde sanki bir ölüm cezası uygulanıyor. Ailenin 5 yıl, 10 yıl çocukla ilişkisi kesiliyor. Maksat, Türklüğü ile müslümanlığı ile bağlarını koparmak. Bu konuyu AİHM’e de taşıyabiliriz.
YARIN: Avrupa’daki farklı Türkler.