Yaşasın adalet !!!
.
Vatan Haber
“3 Haziran 2012 tarihinde Ankara’da, Kanal D televizyonu montajcılarından Harun Bayhan‘ın hayatını kaybettiği, muhabir Yasemin Doğan‘ın da yaralandığı kazaya neden olan ve 3.46 promil alkollü olduğu tespit edilen Onur Koyuncu’ya, ‘Bilinçli taksirle ölüme ve yaralamaya sebebiyet vermek’ suçundan 6 yıl hapis cezası verildi. Mahkeme heyeti, Koyuncu’nun duruşmalardaki iyi halini göz önünde bulundurarak cezasını 5 yıla indirdi.”
Haber bu.
O alkollü sürücünün işlediği cinayetin kurbanı, o mahkeme heyetindeki hukukçulardan birinin eşi, evladı, annesi, babası ya da herhangi bir yakını olsaydı...
Ve meslektaşlarından oluşan bir başka heyet bu kararı verseydi...
Dün o hükmün altına imza atan o hukukçular ne hisseder, ne düşünür ve ne derlerdi?
Soru da bu.
Sever, panzerler, Ağaoğlu ve sorular
1.) “Konunun bu şekilde gündeme bu şekilde getirilmesi bizi de üzmüştür. Cumhurbaşkanı’nın basın müşaviri arkadaşın böyle bir açıklamayı yapması görevi ve yetkisi dahilinde değildir. Bizim aramızı açmaya kimsenin hakkı, haddi, cüreti olamaz! Biz Sayın Cumhurbaşkanı ile oturur konuşuruz. Daha önce de böyle olmuştur. Kimse bizden yeniden bir ispat beklemesin. Bizim aramızdaki hukuk bozmaya kimsenin yetkisi yoktur.”
Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever’in 29 Temmuz 2012 tarihinde VATAN‘dan Ruşen Çakır’a verdiği röportajdaki sözleri üzerine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Sever’e tepkisi işte böyle olmuştu.
Soru şu:
Tam üç ay sonra, Erdoğan’ın da yer aldığı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda, ev sahibi Cumhurbaşkanı Gül, kendisine yöneltilen soruya cevap vermesi için Başdanışmanı Sever’i işaret etti mi?
Ahmet Sever, Cumhurbaşkanı adına soruyu yanıtladı mı?
O yanıt üzerine oluşan gündemde, Erdoğan, “Çift başlı yönetim olmaz” açıklamasını yapmak zorunda kaldı mı?
Yani, “Biz Sayın Cumhurbaşkanı ile oturur konuşuruz” prensibinin fiilen ihlal edilip, ortaya medya aracılığıyla ve kamuoyun önünde yaşanan bir tartışma görüntüsü çıktı mı?
Gelinen bu noktayı nasıl değerlendirmek gerekir?
2.) 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resmi törenleri, Ankara’da eski hipodrom alanında yapıldı.
Kimsenin dikkatini çekmedi ama devlet protokolünün önündeki tören geçişinde ‘bir grup araç’ eksikti.
O eksik araç grubu, ‘polis panzerleri’ydi.
Polis panzerleri, tören provalarında yer almıştı ama bayram günü, geçit resminde yoktu.
Soru şu:
Provalarda geçit töreninin bir parçası olan Ankara Emniyeti’nin panzerleri, asıl törende, hipodrom alanında neden yoktu?
Yoksa o panzerler, tam da Cumhuriyet Bayramı resmi törenleri sırasında, az ötede, Ulus Meydanı’nda ‘görevde’ miydi?
3.) “Hayal ettim ve yaptım. Ve gurur duyuyorum. Tarih hayal edenleri değil, gerçekleştirenleri yazar.”
Ali Ağaoğlu’nun yeni projesinin reklamı bu cümlelerle bitiyor.
“Hayal ettim ve yaptım” diyor ülkenin son dönemdeki en popüler müteahhidi.
Soru şu:
‘Hayal’ tamam da, ‘yapılan’ ne şu aşamada?
Kağıt üzerinde, maket halinde ve bilgisayar ortamında var olan, yani henüz ‘proje’ aşamasındaki bir yaşam alanı değil mi?
Reklama baktığınızda, işin bittiğini, insanların evlerine yerleştiğini, o bölgede yeni hayatın başlamış olduğunu zannetmiyor musunuz?
Gerçek öyle mi pekiyi?
Orta yerde duran henüz bir ‘proje’ olduğuna ve henüz ‘gerçekleştirilmediğine’ göre, henüz ‘tarihin yazacağı’ bir durum da yok demek değil mi ortada?
KEŞKE...
Uzaktan izleyip saygı duyduğumuz insanlara, şahsen tanıştıktan sonra da aynı saygıyı duymaya devam edebilsek.