Yan yana 2 karargâh ve 11 yılda gelinen nokta
.
Mesud Barzani...
Son Diyarbakır ziyareti ile Ankara’da iç siyasetin gündemini de belirledi.
Yönetiminin merkezi Irak’ın Selahaddin Kenti...
Karargâhı, Selahaddin’in Sar-ı Rash bölgesinde.
Sar-ı Rash’ta, Barzani’nin karargâhının hemen yanında bir karargâh daha var.
NILE timlerinin karargâhı.
NILE’ın açılımı şu: ABD’nin Kuzey Irak İrtibat Elemanları.
NILE timlerinin karargâhının, Sar-ı Rash’ta faaliyete geçtiği tarih, Ocak 2002.
ABD ve İngiliz güçlerinin Irak operasyonuna başladığı tarih 20 Mart 2003.
Sonrasını biliyorsunuz...
Barzani;
- ABD’nin Irak’ın işgalinden sonra kurulan Irak Hükümet Konseyi’nin önce üyesi, 2004 nisanında da başkanı oldu.
- Haziran 2005’te Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı seçildi.
- Ekim 2005’te dönemin ABD Başkanı George Bush tarafından Beyaz Saray’da ağırlandı.
Devamını yazmıyorum...
Bugün, 2013 yılı sonunda geldiğimiz noktaya hâlâ şaşıran var mı gerçekten?
Atış serbest... Nasılsa soran yok
Bir doktorun çalışma koşulları hakkında hiçbir fikri olmayan, bir ‘acil nöbeti’nin ne olduğundan bihaber insanların doktorları yargıladığı bir ülkede yaşıyoruz.
Ya da bir polisin görev yaptığı fiziksel ortamları bilmeyen, o polisin bir ‘şafak operasyonu’ndaki ruh hâlinden habersiz olanların polisleri zihinlerde mahkûm ettiği bir ülkede...
Bir gazetecinin haber peşinde koşarken başına gelenler hakkında en ufak bir bilgisi olmayan, bir muhabirin şehir ya da yurt dışı görevden dönüşte muhasebe servisi ile yaşadıklarını değil anlaması, düşünmesi bile mümkün olmayanların habercileri karaladığı bir ülke burası.
Veya genç bir subayın sınır karakolunda nasıl bir hayat yaşadığını tahayyül dahi edemeyen, askeriyle birlikte dağlarda operasyona çıkan o subayın ruh hâlini öngörmesi söz konusu bile olmayanların sırf üniformalı diye ‘asker’i yerden yere vurduğu bir ülke...
Örnekleri çoğaltmak mümkün...
Seyretmediği bir futbol maçı hakkında ahkâm kesen yorumcular gibi...
Okumadığı bir kitap üzerinden o kitabın yazarının hayata bakışını yargılayan okurlar gibi...
İşin özü, özeti şu:
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların coğrafyası burası. Üstelik o ‘bilgisiz fikir sahipleri’nin söyleyeceklerini sınırsız bir pervasızlıkla seslendirebildiği bir coğrafya...
İstediği herkesi; değil ‘sorgulamak’ hemen ‘yargılayan’, daha da ötesi, beş dakikada ‘infaz eden’lerin ‘muteber’ sayıldığı bu topraklarda, kim daha fazla bağırırsa o haklı sayılıyor sanki.
Nasılsa hesap soran yok...
Nasılsa mesleki ‘ceza’ mekanizması diye bir uygulama yok...
Nasılsa kimse sormuyor, “Kardeşim sen bu hakkı nereden buluyorsun?” diye.
NOT: Bu bölüm, bu sütunda 15 Aralık 2011 tarihinde yer aldı. Yani tamı tamına 2 sene önce. Şimdi bir düşünün bakalım; şu geçen 2 yılda ne değişmiş (ya da değişen bir şey var mı) bu hastalıklı toplumsal alışkanlığımızda?
KEŞKE...
Bırakın Türkiye’yi, neredeyse dünya futbolunda yaşanan ‘ilk’lerin hep Beşiktaş’ı bulmasının tesadüf olduğuna inanabilsek.