Vatan’ın 14 Ekim 2011 tarihli manşeti
.
“Aldığım bilgiye göre, Adalet Bakanlığı mevcut durumu detaylarıyla değerlendirdi ve özel yetkili mahkemeler ile savcıların yetki alanlarının yeniden düzenlenmesine karar verdi. Yeni düzenlemenin ayrıntıları henüz son şeklini almadı ancak kesin olan; kısa bir süre sonra, özel yetkili savcılar ve mahkemelerin yetkilerinin daraltılacağı.
Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı ve ‘özel yetkilerin belli oranlarda kısıtlanacağı’ bu yeni düzenleme, (muhtemelen bu ay sonu) en geç Kasım ayı başında Bakanlar Kurulu’nun gündemine taşınacak. Ardından da, Bakanlar Kurulu’nda son şekli verilip Meclis’e sevk edilecek. Kimi, ne ölçüde tatmin eder bilemem ama son dönemin en önemli tartışma konusunda somut ve kritik adım böylece atılıyor.”
Bu iki paragraf, yaklaşık sekiz ay önce bu köşede yayınlandı.
“Özel Yetkiler Daraltılıyor” başlıklı yazım, VATAN‘ın, 14 Ekim 2011 tarihli nüshasının manşet haberiydi.
Haber kaynağımı o gün yazmamıştım, bugün de deşifre etmeyeceğim ama konunun en yetkili isimlerinden biriydi bilgiyi aldığım kişi. Ve düzenlemenin 2011 bitmeden hayata geçeceğini söylüyordu.
Haberin üzerinden sekiz aya yakın zaman geçti ve konu ancak geldi gündeme. Sert tartışmalar ile birlikte de ‘memleket meseleleri’ listesinin birinci sırasına yerleşti.
Herkes hükümetin, özel yetkilerin daraltılması ya da kaldırılması konusunu, malum MİT Müsteşarı krizinden sonra gündemine aldığını düşünüyor ama gördüğünüz gibi durum öyle değil. Hazırlıklar geçen yılın Ekim ayından bu yana yapılıyor.
Pekiyi o zaman;
1.) Neden bu kadar zamandır tamamlanamadı yapılan çalışmalar?
2.) Yoksa şu an kamuoyunun gözleri önünde, bu konuya açıktan muhalefet eden kesimler ve kişiler, Ekim 2011’den bu yana, kapalı kapılar ardında mı engel oluyorlardı konunun kotarılmasına?
Bizim mahallenin Ayşenur Ablası
1993’te tanıdım Ayşenur Arslan’ı.
atv Haber’in ülkenin bir numarası olduğu yıllar boyunca birlikte çalıştık.
Çok güçlü yanlarını da gördüm bunca yıl içinde, bir o kadar zayıf taraflarına da şahit oldum.
Zordur. Çok iyidir. Nev’i şahsına münhasır insanlardan biridir.
‘Habertesi’ adlı bir program yapmıştı atv’de bir dönem. Sene ya 94’tü, ya 95.
Sonrasında yine, öncesinde olduğu gibi kameranın arkasında geçti mesleki ömrü. Mutfakta yani.
Dalgalı, boğuşmalı yıllardan sonra, CNN Türk’te markalaşan ‘Medya Mahallesi’, uzun habercilik yaşamının en olgun harmanı oldu Ayşenur Abla’nın.
Beğenen - beğenmeyen oranı ile ilgilenmiyorum.
Seven - sevmeyen yüzdesi alakadar etmiyor beni.
Rahatsız - memnun olanların niceliğinden de bana ne?..
‘Nitelik’ benim derdim. ‘Birikim’ ile yoğurulan nitelik...
Tarzını, görüntüsünü, sesini, konuşmasını eminim çoğu izleyici ‘farklı’ buluyor.
Evet farklı... Çünkü ekranlar, ‘onun gibi olmayan geçer akçe’ler (yoksa ‘harcıâlem’ler mi demeliyim?) ile dolu.
Sadece - göreceli - güzel bir yüz ve vücuda sahip oldukları için, 20 - 30 yaşlarında ekranları işgal eden; habercilik geçmişi, tecrübesi ve dolayısı ile inandırıcılığı olmayan, kelime haznesi ve Türkçe’yi kullanmaları ile değil ‘dişilik ve magazin kişilikleri’ ile öne çıkanlar ile dolu piyasa.
Ve böyle bir piyasada, bu kadın ne yapıyor ona bir bakın.
Ne soruyor, ne diyor bu kadın?..
Medya Mahallesi’nin akıbetine ilişkin muhtelif rivayetler kafa karıştırıyor.
Sormaya, konuşmaya, anlatmaya devam etsin istiyorum Ayşenur Arslan ve onun gibiler.
KEŞKE...
“Tavşana kaç, tazıya tut” anlayışının sahipleri, bunun aslında ne denli ‘kolaycı’ ve ‘riyakar’ bir tarz olduğunu idrak edebilseler.