Tuna kıyısından bakınca
.
Budapeşte / Macaristan
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de yaptığı açıklamaları dinlerken, birkaç meseleyi aynı anda düşündüm.
Bakan Bağış’ın Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere sorduğu çarpıcı soruyla başlayalım...
“Batı, kendi içindeki müslüman gençlerin hangi mesajları aldığına, kimin mesajlarını aldığına dikkat etmeli” dedi Egemen Bağış. Ve sordu:
“Avrupa ülkelerindeki müslüman gençler Usame Bin Ladin’den mi etkilenmeli, yoksa Recep Tayyip Erdoğan’dan mı?”
AB’nin Türkiye’yi kabullenmeme gerekçeleri arasında ‘din’ faktörünün de bulunduğunu artık bilmeyen yok.
Tek gerekçe bu değil elbette ama bayağı belirleyici bir nokta Türkiye’nin müslüman bir ülke olması.
Bu yüzden önemli işte Bağış’ın sorusu.
Avrupa Birliği’nin kaderini çizmeye devam edenlerin, bu soruyu hak ettiği derecede ciddiye almayacağından emin olabilirsiniz. Aynı selefleri gibi...
Bakan’ın konuşmalarındaki ikinci dikkat çekici nokta - daha önce de başka bazı konularda olduğu gibi - kullandığı, muhatabını ‘kibarca ezen’ üsluptu.
Kıbrıs Rum Kesimi ile ilgili sözlerini kastediyorum.
Empati yapıp, kendinizi Kıbrıslı bir Rum’un yerine koysanıza...
Kime kızarsınız?
Sizi adeta aşağılayan Türk Bakan’a mı, yoksa bu duruma düşmenize sebep olan kendi yönetici ve politikacılarınıza mı?
O üslup ile devam edelim...
Egemen Bağış’ın, bilinçli bir tercihle, zaman zaman kullandığı ve karşısındaki için ‘rahatsız edici’ olan bu üslup, ‘Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde sahip olduğu özgüven’in de bir tezahürü aslında.
Ve bu - biraz kabadayıca olan - tarzın iç kamuoyunda ciddi bir karşılığı var.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son yıllarda dozunu artırarak sergilediği ‘agresif’ dış politika, Türkiye’nin geleneksel ve alışılmış ‘hariciye tavrı’ndan çok farklı. İlk zamanlar adaptasyon zorluğu çeken Dışişleri bürokrasisi de artık Erdoğan ve bakanlarının, ‘diplomaside kontrollü gerginlik’ yöntemine ayak uydurmuş görünüyor.
Bağış’ın açıklamalarından son not ise ekonomiye ilişkin...
“Biz de bugün bir referandum yapsak, AB üyeliğine “Evet” çıkar ama Euro’ya geçme konusuna, yani TL’den tamamen feragat etme noktasına vatandaşımızın çoğunluğunun karşı çıkacağını hissediyoruz. Bizim yaptığımız araştırmalar onu ortaya koyuyor.”
Bu sözlerden anlıyoruz ki, iktidar partisi farklı konularda yaptırdığı kamuoyu araştırmalarına, bu mevzu ile ilgili de başvurmuş.
Aslında biraz düşününce, sanırım gerçeği yansıtıyor bu araştırma...
Şu anki TL’yi bırakıp, Euro’ya geçmeyi ülkede yaşayanların yüzde kaçı ister acaba?
Henüz adını nasıl telaffuz edeceğimize bile tam karar verememişken üstelik.
“Yüro”mu, “Öro” mu, “Avro” mu,
“Euro” mu?..
45’er dakikalık hayatlar
Braga - Galatasaray maçını izleme imkanımız olmadı. Mecburen Twitter’dan takip ettim gelişmeleri.
İlk yarıda, Galatasaray golü yedikten sonra, baktım; Fatih Terim’e ‘sallamalar’ başladı.
“Koskoca bir takım ve camianın, megaloman bir teknik direktörün elinde oyuncak olduğu”nu söyleyeni mi istersiniz, Fatih Terim’in futbol bilgisini sorgulayanı mı?.. Hatta sorgulamak bir yana, işi Terim’in futbolu bilmediğini iddia etme noktasına taşıyanlar bile vardı sosyal alemde.
Galatasaray 1-0’ı maç sonunda 1-2’ye çevirince ise o sanal kahramanları, ekran şövalyelerini çok aradım ama bulamadım.
Bahsettiğim son ve sadece bir örnek.
Hemen her durumda şahit oluyoruz benzer ‘komik duruma düşmeler’e.
Sayıları da her geçen gün artıyor.
İyi ki var şu Twitter.
Herkes görüyor herkesin kalitesini de, kalibresini de.
KEŞKE...
Türkiye’deki ‘kentsel dönüşüm’ projelerinde, birazcık da estetik kaygı gözetilse.