Sütten çıkmış ak sorular
.
Vatan Haber
Çok temel birkaç sorum var şu ‘süt’ mevzuunda.
En basitinden başlayayım...
“O çocuklardan biri sizin evladınız olsa, konuya yaklaşımınız yine aynı mı olurdu?”
Sadece bu.
Bu kadar basit.
Sıfatı, mevkii ne olursa olsun, ‘süt’ meselesinde de kendini ‘sütten çıkmış ak kaşık’ görenlere soruyorum:
Diyelim ki, zehirlenme yok ve sıkıntının sebebi sizin dediklerinizden biri...
‘Aşırı doz’un ya da ‘süt hassasiyeti’nin veya ‘psikolojik etkilenme’nin mağduru sizin çocuğunuz olsaydı...
Ve konunun sorumluları, daha doğrusu sorumlu olması gerekenler, yani yetkili makamlarda bulunanlar sürekli, farklı ifadelerle, “Bizim hiçbir kusurumuz yok” mesajını verseydi; ne hissederdiniz, tepkiniz ne olurdu?
İkinci sorum şu:
Sorun yaşanan okullara dağıtılan sütlerin hangi firmaların ürünleri olduğu neden açıklanmaz?
İleri demokrasilerin standart donanımlarından biri azami şeffaflık değil midir?
Çocuklarının - bir şekilde - rahatsız olduğu ürünleri öğrenmek ebeveynlerin en doğal hakkı değil midir?
Kamuoyunun, o markaları, o firmaları bilmesi gerekmez mi?
Bu bilgilendirme, sektörde iş yapanlar açısından önemli ve caydırıcı bir denetim mekanizması anlamına gelmez mi ve böylece benzer problemlerin tekrarlanmasının önüne geçmeye katkı sağlanmış olmaz mı?
Üçüncü soru...
İlk ikisi gibi yine gayet net, gayet basit.
“Milyonlarca öğrenciye dağıtılan sütlerden çok küçük bir kısmında sorun yaşandı ama yine de bu bizim için çok önemlidir. Yavrularımız ve ailelerinden özür diliyoruz. Esas olan, olması gereken ve tabii bizim hedefimiz, tek bir çocuğumuzun bile rahatsız olmamasıdır. Bu durumun tekrarlanmaması için ne gerekiyorsa yapacağız” demek bu kadar zor mudur?
Ve tabii, dediğini yani gereğini yapıp, bunu da kamuoyu ile paylaşmak... Çok mu zor?
81 yaşındaki amcam o randevuyu nasıl alsın?
Amcam 81 yaşında. Kocaeli’nin Gebze ilçesine bağlı bir köyde yaşıyor yengem ile birlikte.
Nüfus kağıdının eskimesinden kaynaklı sağlık sorunları ile boğuşuyor bir süredir.
Çocukları yok. Bir köroğlu bir ayvaz...
Biz yanlarında olamadığımız zamanlarda, uzaktan ilgileniyoruz mecburen. Köydeki hısım akraba da sağolsunlar, alıp hastaneye götürüp getiriyor ihtiyaç olduğunda.
İzmit’teki üniversite hastanesinin kapısını aşındırıyor uzun süredir 81 yaşındaki amcam.
Son olarak, polikliniklerin birinden randevu alması gerektiği söylendi.
“Randevuyu internet üzerinden alacaksınız” demiş hastanedeki yetkililer!
Büyük şehirlerden ve genç nesillerin penceresinden bakınca ‘çok kolay’, ‘çok medeni’, ‘çok çağdaş’, ‘çok pratik’ görünen ‘internetten randevu’ uygulamasının; 81 yaşında, kulakları çok zor işiten, ayakta durmakta zorlanan bir ‘milletin efendisi’ (!) için nasıl bir ızdırap olduğunu tahmin edebileniniz var mı?
Adamcağızın değil hastanenin web sitesindeki ‘online randevu’ penceresiden, internetten bile haberi yok.
İşini gücünü bırakıp, ona yardım etmek için çırpınan insanlar da mevzudan bihaber.
Ankara’dan, “Ben alayım” dedim randevuyu internet üzerinden.
Girdim siteye...
Ad, soyad, TC kimlik numarası, doğum tarihi...
Enter.
Sonuç?
Ya bağlantı hatası, ya sistem arızası, ya hedef poliklinik ile ilgili bir başka sorun...
Uzatmayayım...
Alamadım sonuçta amcama, ‘online (!) randevu’.
Sisteme girmeyi başarabilenlerin kaç gün sonrasına randevu alabildiklerinden hiç bahsetmiyorum.
İnternet üzerinden randevu alamayanların bizzat başvurması mümkün ama sabah kaçta gidip, ne kadar süre bekleyip, o günkü randevuların dolu olduğunu öğrenip...
Bu denemeye kaç sabah daha devam etmeleri gerektiğine de hiç girmeyeyim.
Nihayetinde diyeceğim o ki;
‘İnternet üzerinden online randevu’ uygulaması, herkes için o kadar da ‘güzel’ ya da ‘ideal’ değil.
Bazılarının; yaptıkları, yapacaklarının teminatı olmasa.