Suriyeli sığınmacının Viagra talebi ve ötesi...
.
Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı 43 bin 564.
Açıklama resmi kaynaktan... Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, AFAD verdi bu rakamı.
Yine AFAD’dan verilen bilgi, Suriye’den kaçanların, Hatay’da 5, Şanlıurfa’da 2, Gaziantep’te 1 olmak üzere toplam 8 çadır kent ve Kilis’teki 12 bin kişilik konteynır kentte yaşamakta olduğu yönünde.
Bu yaşam alanlarında barınmanın yanı sıra, yiyecek (üç öğün sıcak yemek), sağlık, güvenlik, sosyal aktivite, eğitim, ibadet, tercümanlık, haberleşme, bankacılık hizmetleri veriliyor zorunlu misafirlere.
Çadır kentler ve konteynır kentte; okul, cami, ticaret, polis ve sağlık merkezi, basın brifing birimi, çocuk oyun alanları, televizyon izleme üniteleri, su deposu, arıtma merkezi, trafo ve jeneratörler de var.
AFAD’ı bu tafsilatlı açıklamayı yapmaya iten, şüphesiz, önce Kilis’teki ardından da Gaziantep / İslahiye’deki kamplarda yaşananlar.
Sığınmacıların isyanı...
İsyanın nedeni, ihtiyaçlarından bazılarının yeteri kadar karşılanmadığı iddiası.
Başta su olmak üzere temel ihtiyaçlar elbette tamam. Elbette karşılanmalı. Su tedariğinde eksiklik ya da sıkıntı varsa (hele de o sıcakta) bu durum insanların tepkisine yol açabilir.
Ama...
Hürriyet Gazetesi’nden Cansu Çamlıbel’in, dün Twitter’a yazdığını görünce, ister istemez duraksadım.
Cansu, “Nisan’da gezdiğim Kilis’teki kampta Suriyelilerin tüp bebek, viagra gibi talepleri vardı...” diye yazdı.
Meslektaşımın bu tweetine bir tıp doktorundan gelen yanıt da şu oldu:
“Kilis kampında çalışan biri olarak söylüyorum; istekleri arasından pudra, saç boyası, güneş kremi var ve vermeyince kızıyorlar.”
Şimdi...
Ülkesindeki zulümden, hatta muhtemel bir ölümden kaçan insanların, kendilerine kucak açan ‘komşu’nun evinde bu yaptıkları üzerine ne hissedilir, ne düşünülür?
Ev sahibinin refleks tepkisi, “Nankör bunlar” şeklinde olur tabii.
Geçici misafirlerin yaptığına, “Şımarıklık” der ev sahibi.
“Buldular da bunuyorlar” der.
Duygusal tepkiler bunlar olur hemen.
Ve doğaldır.
Oysa...
İlk anda, ‘lüks’ ya da ‘abartılı’ görünen bazı talepler, o ortamdaki mevcut koşullar düşünüldüğünde gerçekten ihtiyaç olabilir.
Mesela yukarıdaki örneklerden pudra ve güneş kremi...
Ama saç boyası, cinsel güç artırıcı ilaç ya da tüp bebek tedavisi gibi talepler elbette kabul edilebilir, anlaşılabilir türden değil.
Her ne kadar, münferit örnekler olsa da.
Fakat asıl önemlisi...
Türkiye’de yaşayan o 43 bin 564 sığınmacının arasında;
- PKK ile bağlantılı kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- Suriye İstihbaratı El Muhaberat’tan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- Amerikan İstihbaratı CIA’e çalışan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- Rus İstihbarat Teşkilatı KGB’den maaş alan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- İran İstihbarat Servisi SAVAK’ın görevlendirdiği kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- İsrail Gizli Servisi MOSSAD’dan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ne istihbarat sağlayan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
Benim merak ettiğim işin bu tarafı.
Türkiye - Suriye sınır boyunda kaç ajan var? Kaç provokatör görev başında? Kaç ajan provokatör rakip meslektaşları ile mücadelede?
Türk halkının, Suriye insanını top yekün yaftalamasına varacak bu gidişin sonu.
Kısa bir süre öncesine kadar, dost, kardeş, akraba derken; yakında, “Bu Suriyeliler nankör, şımarık vs” gibi genellemeler kabul görür olacak toplumda.
İktidarların, devletlerin ilişkileri zaman içinde dostluktan düşmanlığa, düşmanlıktan dostluğa dönebiliyor. Görüyoruz.
Ama iki ülkenin toplumları, ulusları arasındaki düşmanlıklar işte bu türden genellemeler, genel kabuller, (ön)yargılar ile oluşuyor.
O yüzden diyorum; o kamplarda kimler neyin stajını yapıyor acaba?..
Ve Ankara, o kamplara, konunun insani boyutunun yanında, bu yönüyle de bakıyor mu acaba?
KEŞKE...
Sahip olduklarımızın kıymetini, onları kaybetmeden de bilsek.