‘Süper Baba’lık kavramı!
.
Ezgi Başaran dün Radikal’de bir “Süper Baba” hikayesi yazmış. (http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi_basaran/benim_gibi_babaya_halkimiz_tuhaf_tuhaf_bakiyor-1201570)
Başaran, Ege Göktuna adlı bir akademisyen ile ‘babalık’ üzerine yaptığı bu röportajı, “(...) hayatın orta yerinden yükselen siyaseti Ege Göktuna gibi iyi anlatan ve gözler önüne seren örnekleri her zaman bulamıyoruz. Vergi hukukçusu (ve aynı zamanda basçı) Göktuna 2.5 yıldır bir de baba. Kendisine süper baba diyor, ki haklı. Kızı Arya’yla sadece oynayıp eğlenmiyor, birinci dereceden bakımını eşi Bilge’yle birlikte paylaşıyor. Ve bu hali toplumun çocuğun bakımını annenin üstüne yıkan ve babayı dışlayan sistemine son derece aykırı geliyor. Göktuna’nın pratikte yaşadığı sıkıntılar toplumsal cinsiyet politikalarıyla ilgili çok şey söylüyor” sözleriyle anons etmiş.
***
10 yıl aradan sonra, 2 sene önce bir defa daha ve üstelik bu kez ikiz babası olan...
Mesleğinin doğası gereği yoğun çalışan, mesaisi sebebiyle de çoğunlukla yorgun ve gergin...
Neredeyse hayatını toplumsal cinsiyet ayrımcılığıyla mücadeleye adamış eşine, ikizleri büyütme sürecinde yeteri kadar destek olup olamadığını sorgulayan lâkin elinden gelenin en iyisini yaptığını düşünse de, çoğunlukla bu noktada yetersiz kaldığını hisseden...
Üç çocuğuna iyi babalık yapabilme gayretinin yanı sıra onlara hak ettikleri kadar iyi bir gelecek de inşa edebilmek ile ilgili çok ciddi kaygıları olan...
Ve nihayet her çocuğun, her anne / her babanın kendine özgü yanları bulunduğuna, yani her ailenin (artısı - eksisi ile) iç denge ve dinamiklerinin farklı olduğuna inanan biri olarak ilgiyle okudum röportajı.
***
Ege Göktuna’nın sözlerinde de, sadece kendi gerçeğini yaşayanlara özgü o egosantrik (ben merkezci) tınıyı hissettim doğrusu. Her şeyden önce, velev ki o bir ‘süper baba’, bıraksın da bu nitelemeyi başkaları yapsın onun için. Kendisi değil.
Bir bebeğin kakalı bezini değiştirmek, bebekle tek başına kaldığında zor anlar yaşamak gibi her anne ya da babanın başına gelen sıradan tecrübeleri, ‘çok özel olaylar’mış gibi yansıtmasını garipsemek ile birlikte, bunu ‘babalık’ çabası ve konsantrasyonunun yoğunluğuna verdim.
Bebeklerin kusmuklarıyla adeta yıkanmışlığı, ishal olan bebeğin kakalı poposunu günde 3 kez yıkayıp altını değiştirmişliği olan bir baba olarak gülümsedim okuduğum birçok cümleye.
***
Toplumun genel kabulleri ve buna bağlı olarak şekillenen çevresel faktörler ile ortalama bakış konusundaki tespitlerinde büyük oranda haklı, yaşadıklarını anlatan baba da, bunları aktaran köşe yazarı da.
Ama o kadar maalesef.
Kusura bakmasınlar ama Ege Göktuna, ne kendisinin zannettiği kadar ‘süper’ bir iş yapıyor, ne de Ezgi Başaran’ın heyecanlandığı kadar özel bir örnek.
O da sadece bir ‘baba’, o kadar.
Nitekim, yazıda bahsi geçen çift gibi (hem kendisi, hem de eşi Hasan Akbulut) akademisyen olan ve 6 yaşında bir evlat sahibi baldızım Eylem Akarsu Akbulut’un, Başaran’ın röportajını Facebook’ta paylaşırken başına yazdığı şu cümle durumu özetliyor:
“Aaaa... Hasan’cığımın 6 yıldır yaptıkları haber niteliğindeymiş meğer !!!”
***
Yazıya burada noktayı koymam gerekiyor.
Bizim ikizler öğle uykusundan uyandı.
Deniz uyanınca, “Ege” diye bağırıp, kardeşini de uyandırıyor. Sonra da, birlikte bağırıp, ağlamaya başlıyorlar.
Önce altlarını değiştirip, ardından karınlarını doyurmam gerekiyor ikisinin de.
Üstelik artık hem bez bağlanmasını hem de mama sandalyelerinde oturup yemeyi reddediyorlar.
Özlem de evde yok. Ben yazımı yazarken, o da alışveriş yapmaya gitti.
Neyse...
Hadi bana müsaade...
‘Süper’ olmasa da, ‘duble’ babalık yapmam gerekiyor.