Siyaset, futbol... ve 200 kelimede ayrışan Türkiye
.
“Okuyup yazanların, ‘genel’e yönelik eleştirilerini seslendirirken kullandığı bildik kalıptır, ‘200 sözcük ile konuşuyorlar’ cümlesi.
Çoğunluğun kelime haz(i)nesinin yetersizliğini vurgulamak için kullanılır bu cümle, bilirsiniz.
İnceden değil, doğrudan bir ‘aşağılama’ tonlaması ile süslenince tam olur.
***
Bu 200’ün içinde, özellikle de son dönemde, sıklıkla duyduklarımıza bir bakar mısınız pekiyi...
Yeni nesil jargonunun tek taşları; ‘gider yapmak’, ‘atarlanmak’...
Siyaset literatürünün nadide parçaları; ‘ötekileştirmek’, ‘ayrıştırmak’, ‘bölünmek’ ve bu fiillerin eş anlamlıları.
Beş sözcük... Birer de eş anlamlısı olsa, etti 10.
200’de 10, yüzde 5 eder.
***
İkinci bir yüzde 5 daha var...
‘Dostluk’, ‘barış’, ‘kardeşlik’, ‘birlik’, ‘bütünlük’ ve eş anlamlıları...
Bunlar ise ‘ilk beş’in aksine, ‘çokluğu’ndan değil ‘yokluğu’ndan sık kullanılanlar.
Olmadığı için adı çok geçenler.
Adları ne kadar çok anılırsa, o kadar çabuk oluşacağı, o kadar kolay geleceği düşünülenler. Daha doğrusu zannedilenler.
***
Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin CEO’su ile beraberdik geçen hafta sonu.
Siyaset ve spor, iki ana başlığıydı yaklaşık iki saatlik sıcak sohbetin.
‘Ben artık en yakın dostlarımla bile siyaset konuşmuyorum’ dedi bir ara tecrübeli iş adamı. ‘Gerginlik oluyor, tartışma çıkıyor, ilişkilerimiz etkileniyor, dostluklar zedeleniyor, hatta bitiyor’ diye doldurdu o ilk cümlesinin altını.
‘Haklısınız’ demeye dilim varmadı ama haksız değildi maalesef.
***
Aynı durum; spor, özellikle de futbol için de geçerli bizim memlekette.
Aile üyeleri arasına bile soğukluk girmesine neden olmuyor mu Beşiktaş - Galatasaray tartışmaları mesela?
Fenerbahçe ile Trabzon arasındaki ‘yüksek gerilim’, arkadaşlıklarda ‘kısa devre’lere sebep olmuyor mu 45 dakikalık ‘iki devre’nin çok ötesine geçip?
***
Tartışma kültürümüzün eksikliği, farklı / karşıt görüşlere karşı tahammül(süzlük) düzeyimiz, sabit fikirlerimize sadakatimiz, çifte standartlarımızın standart donanımımıza dönüşmesi...
Gerekçelerden gerekçe beğenin; gerçek değişmiyor.
Geldiğimiz nokta bu işte.
Lafa gelince hepimiz ‘empati’ diyoruz...
Sorsam, hepiniz bu yazının altına imza atarsınız ‘öyle değil’ mi?
Atarsınız da...
‘Öyle değil’ işte.”
***
Hatırlayanınız çıkar mı bilmiyorum ama okuduğunuz bu yazı, bu köşede, 19 Temmuz 2012’de yayınlandı.
2 yıl kadar önce yani.
Aradan geçen 2 yılda, yukarıda özetlediğimiz tabloda değişen ne var bir bakar mısınız?
Tek fark, güncel gerginliğin futbolda değil (zira tatildeyiz), basketbolda ve Fenerbahçe ile Galatasaray arasında yaşanıyor olması sanırım.
Siyasette ise sadece bazı gündem başlıkları değişiyor. Tartışmalar, gerginlikler; bazıları farklılaşan, bazıları ise hiç değişmeyen konularda, aynı şekilde ve yine aynı jargon ile sürüyor.
Düzelme, iyileşme olmadığı gibi, aksine daha gergin, daha sert, daha anlayışsızız 2 yıl öncesine oranla.
Özetle...
Medeniyet ve gelişim konularında, koskoca 2 yılı daha attık çöpe yani.
Hayırlı olsun !
2016 yazında bir kez daha hatırlatırım size. O yazıyı ve bu yazıyı.
***
KEŞKE...
Kendi yarattığımız sorunları çözmek için enerji harcamak yerine o sorunları hiç oluşturmamayı öğrenebilsek.