Sendelesek de düşmeyebiliriz
.
Öyle bir gündeme mahkum yaşıyoruz ki...
Haberlere bakın:
- Şırnak’ta, zırhlı polis aracının arkasına bağlanarak sürüklenen bir cansız insan bedeni...
- Rus savaş uçaklarının, Türkiye hava sahasını ihlali ile birlikte ortaya çıkan tehlikeli gerginlik...
- Suriye sınır hattında devriye uçuşu yapan Türk Jetlerine, hem Rus Mig 29’u hem de Suriye füze sistemleri tarafından ‘radar kilitleme’ yöntemiyle tacizde bulunulması...
- Bağdat Caddesi’nde, kaldırımdaki bir çiçekçinin ölümüne neden olan sürücü nihayet ortaya çıktı. 87 gündür, yani 3 aydır yakalanamayan katil zanlısı, teslim oldu...
- Artık neredeyse sayısını unuttuğumuz, ne acıdır ki adeta kanıksanan şehit haberleri...
- Terörle mücadelenin sürdüğü bölgelerde meydana gelen ölümler, sivil kayıplar, mağduriyetler...
- Bir dönem ülkenin gündemini belirleyen yargı mensuplarının halen kaçak durumda olması...
- Hemen yanı başımızda yıllardır süren ve şu son günlerde yeniden alevlenen İsrail - Filistin çatışmaları...
- Suriye...
- Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin durumu / dramı...
- Seçim kampanyası... Bir yanda rekabet içindeki siyasi partilerin birbirlerine yönelik eleştiri dozunu artırması, diğer tarafta seçim güvenliğine ilişkin devam eden kaygılar...
- Ekonomik göstergeler... Döviz kurlarındaki hareketlilik, ihracat, istihdam, büyüme vb verilerinde gelinen nokta...
- Medyada sıklıkla gözlenen, evrensel habercilik kriterlerinin fersah fersah uzağındaki haber / yorum / manşetlerin, ‘basına güven’ konusunda yarattığı tahribat ve kamuoyu algısında doğurduğu deformasyon...
- Medya kuruluşları ve gazetecilere yönelik saldırılar, uygulanan şiddet...
- Sokaktaki insanı teslim alan, agresiflik ve umutsuzluğun damga vurduğu sosyal ruh hâli...
***
İç ve dış gündem, birlikte üstümüze üstümüze geliyor.
Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşamak; olması gerektiğinin tam aksine adeta bir dönüşüyor.
Daha da kötüsü, insanlar, bu tablonun yakın gelecekte değişeceğine dair umutlu değiller.
İnsanlar kurumlara da, birbirlerine de güvenmiyor.
Anlaşılması en zor olan noktalardan biri de şu:
Bireysel olarak, tek tek, dünyanın belki de en hassas insanlarından oluşan bu toplum, bir bütün olarak nasıl bu kadar duyarsız olabiliyor?
***
Bu kadar karamsar işte içinde yer aldığımız tablo.
Ama inatla söylüyorum ve gönülden inanıyorum ki; öyle ya da böyle, her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı var.
Hep beraber samimi, hep beraber gerçekçi ve tabii hep ‘beraber’ olursak; sendeleyip sallansak da, düşmeden tekrar ayağa kalkarız biz.
Bunu başarabilmenin ilk koşulu, yapabileceğimize hep beraber, hep birlikte inanmak.