Semt, biz ve misafirlerimiz...
.
Maç günlerinin ritüeli vardır semtte...
Köyiçi, ‘canımın içi’ olur maç önceleri.
Beşiktaş Çarşısı’nın içinde, Balıkpazarı’nı çevreleyen sokaklarda yenir, içilir, tezahüratlar eşliğinde meşk edilir.
Müdavimler aşinadır birbirine...
**
Yıllar içinde, merkez aynı kalsa da çember genişledi...
Barbaros Bulvarı ile Akaretler arasındaki bölgenin tümüne yayıldı genç - yaşlı, çoluk - çocuk Beşiktaşlılar.
Abbasağa’dan Şairler’e, iskeleden neredeyse Nişantaşı’na; dolup taşar oldu semt maç günleri.
Hele ‘İnönü’süz’ geçen yılların yarattığı özlem ile şampiyonluğa geri sayım birleşince, şu son üç maçın öncesinde ‘bambaşka’ bir hâl aldı bizim oralar.
Yeni stadın açılış günü de öyleydi, geçen Pazar, şampiyonluk maçından önce de...
**
Gördüğüm şu oldu:
Beşiktaş, semt, Çarşı; artık bir turizm destinasyonuna ve dolayısıyla bir metaya dönüşmüş durumda.
Şöyle cümleler duydum mesela Köyiçi’nde kalabalığı yararak yürümeye çalışırken:
- Bak burası da o meşhur mekan işte, görüyor musun? Hani internette görmüştük ya...
- Şu aradan çıkınca Akaretler’e gidiliyormuş. Şairler Parkı da, oradan sağa yukarı çıkıncaymış.
**
Maç bileti olmayan, hatta futbolla fazla ilgilenmeyen binlerce insan, sırf o atmosferi görmeye geliyor artık Beşiktaş’a.
Üstelik sadece İstanbul içinden de değil. Türkiye’nin birçok yerinden ‘maç günü semt’ gerçeğini yerinde yaşamaya gelenler var.
Kente gelen yabancı turistler de belli ki ‘İstanbul’da görülmesi gereken yerler listesi’ne almış ‘Beşiktaş Çarşı’sını.
Hepsinin elinde fotoğraf makineleri, video kameralar, cep telefonları... Herkes kayıtta...
**
Beşiktaş futbol takımının başarılı bir sezon geçirmesi, yeni stadın açılmasıyla birlikte çeşitlenen PR (halkla ilişkiler) faaliyetleri, Çarşı’nın bir taraftar grubu olmanın ötesinde, sosyal sorumluluk kaygısı taşıyan bir sivil toplum kuruluşu olarak algılanması...
Tüm bunların birleşmesi, Siyah - Beyaz camianın popülaritesinin artması, semtin de turistik bir cazibe merkezine dönüşmesi sonucunu doğurdu.
**
Doğrusu biz biraz tutucuyuzdur. Ve sadece fanatik değil aynı zamanda romantik...
Misafirperverizdir elbette. Kapımız da, gönlümüz de açıktır herkese.
Ama dürüstçe; yaşam alanımızın fazla renklenmesinden pek hoşlandığımız söylenemez.
Seslendirmesek de, içten içe böyle hissederiz çoğumuz. Biz bize olmayı daha bir severiz açıkçası.
Daha doğrusu şöyle... Sadece iyi günde, yani sadece pırıltılı başarılara şahitlik etmeye gelenlere ya da turistik ziyarette bulunanlara pek alışık değildir bünyemiz.
Şampiyonluk coşkumuzu, mutluluğumuzu paylaşmaya gelenleri güzel anılarla uğurlasak da, işin bir de bu yanı var işte.
**
Tekrar ediyorum...
Tabii ki buyurun gelin. Başımızın üstünde yeriniz var.
Ayrıca semt esnafı da ziyadesiyle memnun, doğan turizm ekonomisinden.
Lâkin bir isteğimiz var...
Küçük, naif bir beklenti diyelim...
Geldiğiniz semtin ‘nevi şahsına münhasır’ yapısını iyi gözlemleyin lütfen.
Beşiktaşlılığın; sadece bir takım ya da futbol sevdası değil, özünde bir yaşam biçimi olduğunu görecek gözle bakın lütfen çevrenize.
Ve asıl... Böyle güneşli günlerin dışında, semtin üzerine kara bulutların çöktüğü zamanlarda yine gelin lütfen.
Sadece ‘beyaz’ımızı değil, ‘siyah’ımızı da görün.
Bir de o günlerde görün, ‘sevinmek için sevmeyenler’in yuvasını.
Görecekleriniz aslında hayatın her alanına yansıtabileceğiniz örneklerdir, unutmayın. Biz hep oradayız, aynı yerde...
Adresi biliyorsunuz, her zaman bekleriz.