Ölümden dönen sadece o polis değilmiş
.
“O polis ölebilirdi” başlığıyla dün bu köşede yer verdiğim olaya ilişkin ( http://haber.gazetevatan.com/o-polis-olebilirdi/561763/4/yazarlar )
“14.08.2013 günü saat 02.00 sıralarında, Turan Güneş Bulvarı’nda söz konusu plaka numaralı araç, sürücüsünün alkollü araç kullandığı yönünde 155’e ihbar gelmesi neticesinde, Yıldız Kavşağı yakınında bulunan Trafik Ekibi tarafından durdurulmak istenmiş, ancak araç sürücüsünün ikazlara uymayarak kaçması üzerine yapılan çalışmalarda, söz konusu aracın saat 03.00 sıralarında Ahlatlıbel Mahallesi İncek Yolu(Adalet Akademisi önü)üzerinde tek taraflı orta refüje çarpmak suretiyle kaza yaptığı, aracın sürücüsünün Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesine kaldırıldığı, yapılan alkol kontrolünde 3,34 promil alkollü olduğu tespit edilmiş, şahsın tedavisinin ardından ilgili Polis Merkezi Amirliğince Cumhuriyet Savcısının talimatıyla şahıs hakkında TCK 179/3’e göre adli işlem başlatılmış, ayrıca 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 47/1-a, 47/1-d, 46/2-c maddelerinden Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı düzenlenmiş, başka bir suçtan aranmadığından dolayı akşam saatlerinde serbest bırakılmıştır.”
Yukarıdaki açıklama gösteriyor ki, Turan Güneş Bulvarı üzerinde yapılan trafik denetleme uygulamasından kaçan otomobilin sürücüsü, polislerden sonra kendi hayatını da hiçe saymış.
Kaçış nedeni alkollü olmasıymış.
Yine açıklamadan anlıyoruz ki, saat 02.00 sularında kontrol noktasından kaçan sürücü, kaza yaptığı 03.00 civarına kadar, yani neredeyse bir saat boyunca polislere yakalanmamayı başarmış.
Son yıllarda yapılan yasal düzenlemeler ile alkollüyken araç kullanmanın cezası çok ağır bir hale geldi.
Sürücüler bu gerçeğin farkında.
Yalnız ortada ilginç bir durum var şimdi.
Elbette tek örnekten yola çıkıp genelleme yapmayacağım ama acaba diyorum, sürücülerdeki bu farkındalık, yeterli bir caydırıcılık seviyesini de beraberinde getiriyor mu?
Yani o her zaman söylenen, “Cezalar ağırlaşırsa caydırıcı olur” prensibi ne derece geçerli?
Alkollü halde direksiyon başında yakalanırsa canının çok yanacağını bilen kişi, çözümü, içip araç kullanmamakta değil de, kontrolden kaçmakta mı buluyor?
Sonuç:
Çıkartılan yasalar, uygulanan cezalar, denetimlerin sıklığı... Bunların hepsi bir yere kadar.
Her şeyin başı ‘insan’ unsuru.
Aslolan ‘biz’iz yani.
Twitter’ın lideri Erdoğan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Gezi olayları sırasında Twitter ile ilgili değerlendirmelerini biliyorsunuz.
Erdoğan Twitter’a mesafeli dursa da, Twitter’da Erdoğan’a ilgi çok yoğun.
Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Araştırma Görevlisi Cudi Kaan Okmeydan, Türkiye’deki siyasi partilerin sosyal medya kullanımını inceledi, ortaya ilginç sonuçlar çıktı.
Böylece, yeni çağın siyaset yöntemlerinden biri akademik bir çalışmaya konu oldu. Okmeydan’ın yüksek lisans tezi “Siyasi partilerin 2011 genel seçimlerine yönelik sosyal medya kullanımları”.
Akademisyen Okmeydan Türkiye’de Twitter’da takipçisi en çok olan siyasetçinin, 3 milyon 239 bin 322 kişi ile Başbakan Erdoğan olduğunu belirtiyor.
Erdoğan’ın ardından 1 milyon 402 bin 377 kişi ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geliyor.
(Araştırmanın yayınlandığı tarihteki bu kullanıcı sayıları her gün artıyor.)
Avrupa ve ABD’nin aksine Türkiye’deki siyasi partilerin sosyal medya platformlarında yeteri kadar varlık gösteremediklerinin tespitine yer verilen araştırmada MHP’nin ancak 2011 genel seçimlerinin ardından resmi sosyal medya hesabı açtığı; Meclis dışında kalan Saadet Partisi’nin ise sosyal medya platformunda en çok hesaba sahip parti olduğu kaydediliyor.
KEŞKE...
İmkanımız olsa da hepimiz Selanik’e gelip, Atatürk Evi’ni ziyaret edebilsek.