O röportajın önü arkası, sağı solu
.
Türkiye - Suriye ilişkilerinde, yakın tarihin en gergin dönemi yaşanırken, Ankara’dan bir gazeteci Şam’a gitti ve Beşar Esad ile bir röportaj yaptı.
Uzun, kapsamlı bir röportaj...
Tarihi mülakatın altındaki imzanın sahibi Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer.
Dün aradım Utku’yu...
“Benim için sadece doğru zamanda, doğru kişi ile röportaj yapmaktı esas olan ve doğrusu, faydalı da olduğunu düşünüyorum” diye başladı söze.
Her lider belli bir amaçla konuşur
Önemli röportajı yapan gazeteci ile o röportajına dair bir röportaj oldu galiba benim yaptığım.
Buyurun:
- Böylesine kritik bir dönemde, Ankara’nın canını en çok sıkan yabancı devlet başkanına, kendi propogandasını yapma imkanı tanımak mıydı senin yaptığın?
- Her lider yapar bunu. Her liderin elbette kendi görüşlerini duyurmak gibi bir amacı olur. Bunun içinde, kendi propogandasını yapmak da vardır elbette.
- Bu röportajda da böyle mi oldu?
- Bu röportajı değerlendirmek, başarılı olup olmadığını ölçmek bana düşmez. Benim baktığım noktadan, önemli olan şu: Biz bu röportaj ile Türk kamuoyu için ne aldık? Tabii dünya kamuoyu için de. Ve açıkçası, iyi ipuçları aldığımı düşünüyorum.
Esad: “Diğer gazeteciler de gelebilse iyi olurdu”
- Sonuçta bir tek sen gittin ve sadece sen konuştun ama yazılıp çizildi; herkes biliyor ki, aslında bir grup Türk gazeteciye randevu vermişti Suriye Devlet Başkanı. Bu mevzu açıldı mı hiç sizin görüşmenizde?
- Hayır, işin o boyutu hakkında fazla bir şey konuşmadık.
- “Diğerleri niye gelmedi?” gibi bir soru sormadı mı yani? Ya da bir yorum yapmadı mı?
- Konuyu biliyor, takip ediyordu belli ki. “Gelebilselerdi sevinirdim” dedi. “Dünya çapında saygın isimler vardı aralarında. Onlar ile de konuşabilsek iyi olurdu” dedi sadece.
- Pekiyi sana, Şam’a gitmemen, bu röportajı yapmaman yönünde bir telkin, herhangi bir uyarı ya da bir mesaj geldi mi?
- Şahsen bana gelmedi. Genel Yayın Yönetmenime de geldiğini sanmıyorum... Bana ne doğrudan, ne onun vasıtasıyla gelen bir şey oldu.
- Pekiyi gelseydi?.. O zaman ne yapardın?
- Doğrusu, bana gitmemem yönünde bir mesaj gelseydi, yine de gitmek için elimden geleni yapardım. Gitmek isterdim yani. Ama Genel Yayın Yönetmenim “Vazgeçelim, gitmeyelim” deseydi, o zaman sanırım yapabileceğim bir şey olmazdı.
Erdoğan’ın üslubu Esad’ın psikolojisini etkilemiş
- Pekiyi, Tayyip Erdoğan ile bir süre öncesine kadar var olan özel dostluk ilişkisinden, bugün bu noktalara gelmiş olmalarını sorguluyor mu Beşar Esad?
- Benim gördüğüm şu: Esad, Erdoğan’ın üslubunun sertleşmesinden çok etkilenmiş gözüküyor. Son uçak düşürme olayına kadarki, artarak devam eden üslup sertleşmesini kastediyorum. Erdoğan’ın kendi açısından haklı olarak yaptığı sert çıkışların, Esad‘ın psikolojisini etkilediğini gördüm. Tabii sonra da, uçak konusunda Başbakan Erdoğan’ın çok haklı ve sert, o bildiğimiz açıklamaları geldi. Bize röportaj vermesinin ardında da, genel olarak, uzunca bir süredir Erdoğan’ın üslubundan duyduğu bu rahatsızlık var gibi geldi bana.
Eksik kalan soru varsa, umarım meslektaşlarım tamamlar
- Röportajı yayınlamaya başlamanız ile birlikte - az sayıda da olsa - eleştirel yorumlar da gelmeye başladı. “Şunu da sormak lazımdı” veya “Esad şuna da cevap vermeli” türünden... Sen sorulması gereken bütün soruları sorduğunu düşünüyor musun?
- Ben olabildiğince her şeyi sormaya çalıştım. Toplamda 55 soru sordum. 40 dakika demişlerdi ama görüşmenin tümü toplam iki buçuk saat sürdü.
- “Keşke şunu da sorsaydım” dediğin bir nokta kaldı mı?
- Hayır. Dediğim gibi, 55 soru sordum. Ama tabii ki, eksiklerim olmuştur, olabilir. Hepimizin eksikleri vardır, olur... Eğer varsa, inşallah kalan soruları da bundan sonra oraya gidip konuşacak olan meslektaşlarım sorar ve eksikleri tamamlar.
- Röportaj ile ilgili, bizim medya mahallesinde konuşulanlar seni rahatsız ediyor mu?
- Rahatsızlık demiyelim ama röportajdan çıkarılacak sonuçlar var. Başka yönleriyle konuşulmasını değil, röportajın içeriğinin tartışılmasını istiyorum.
KEŞKE...
Had, bildirilmeden bilinse.