O İHA PKK’nın olabilir mi?
.
16 Ekim 2015 tarihinde, yani geçen Cuma; Türkiye hava sahasını ihlâl eden bir İHA (İnsansız Hava Aracı) düşürüldü biliyorsunuz.
Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Suriye sınırında ülkemizin hava sahası içerisinde milliyeti bilinmeyen bir hava aracı tespit edilmiş; üç defa ikaz edilmesine rağmen hareketine devam etmesi üzerine, sınırda devriye görevi icra eden uçaklarımız tarafından, angajman kuralları çerçevesinde ateş edilerek düşürülmüştür” ifadeleri kullanılmıştı.
Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu da, olay hakkında, “İnsansız hava aracı sınırın 3 kilometre içerisinde vuruldu. Kime ait olduğu henüz belirlenmedi. Kime ait olduğunu belirleyince açıklayacağız” dedi.
***
Olay yerinden gelen fotoğraflarda görüldüğü kadarıyla İHA’nın boyutları ve modeli, uçtuğu bölge, uyarılara cevap gelmemesi, Rusya’nın açıklaması...
Bu parçaları birleştirince ortaya çıkan tablo üzerine şunu söyleyebilirim.
Türk jetlerinin ateşi sonucu düşürülen bu küçük İHA; Rusya’ya ya da Suriye değil, PYD / YPG yani başka bir deyişle, PKK’ya ait çıkarsa şaşırmam.
Ankara’nın güvenlik ve istihbarat kulislerinde bir süredir; PKK’nın, ‘drone’ genel adıyla anılan, 4 pervaneli, küçük ve amatör sayılabilecek İnsansız Hava Araçları kullandığı konuşuluyordu.
Bu kulis bilgisini de ekleyince, tekrar ediyorum; düşürülen İHA’nın PKK’ya ait olduğu belirlenirse, en azından benim için sürpriz olmayacak.
Merkel ziyaretine farklı bir bakış
“Almanya Başbakanı’nın Türkiye ziyareti sona erdi. Ziyarette çok büyük bir değişiklik veya yenilik yok.
Ankara Merkel’e fazlasıyla terbiyeli davrandı. Bu tabii, şahsi görüşüm...
Bu ifadeyi kullanma nedenimi de şu şekilde özetleyebilirim:
Merkel, son 3 ayda, Türkiye ile ilgili, birbiriyle çelişen çok sayıda açıklama yaptı.
Patriotlar hakkında başladı, Türkiye’nin güvenli bir ülke olup olmadığı tartışmaları ile devam etti.
Ardından Türkiye’nin önemine yönelik olarak çıkışları oldu. Başta ‘O kadar da önemli değil’ derken, Suriyeli mülteciler krizinden sonra Türkiye’nin stratejik önemine vurgu yaptı.
Avrupa Komisyonu Başkanlığı görevine Juncker’in gelmesiyle birlikte, Almanya’nın da talimatıyla, yani bir sene önce, Avrupa Komisyonu, Türkiye ile ilişkilerini neredeyse askıya aldı. Yabancı savaşçılar vs mevzuu da cabası...
Bu kadar da değil...
Merkel; Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde yeri olmadığını, bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a zaten söylediğini ve gerekirse yeniden söyleyeceğini açıkladı. Hem de Alman ARD televizyonunda... Ardından da, Alman Parlamentosu’nda, Türkiye ile müzakerelerin ucunun açık olduğunu hatırlattı.
Angela Merkel, işte bütün bu beyanlarından sonra Türkiye’ye geldi. Kendisine nezaketin en büyük örneğini gösteren Türkiye Cumhuriyeti, basının önünde onu mahcup, hatta rezil edecek tek bir söz sarf etmedi.
Şimdi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde, müzakereye açılacak başlıklarla ilgili kıyamet kopuyor. Bu Türkiye’yi ilgilendiren bir mesele değil. AB’nin iç meselesi... Türkiye’nin bu hususta görüş bildirmemesi gerekiyor.
Nasıl Geri Kabul Antlaşması Türkiye’nin iç meselesi ise başlıkların açılması da AB’nin iç meselesi. Şimdi göreceğiz; AB’nin sözünde duran bir topluluk olup olmadığını. Tabii Türkiye’nin de AB’yi ne kadar arzuladığını.”
***
Bu değerlendirme, Güldener Sonumut’a ait.
Yıllardır Brüksel’de gazetecilik yapan, Türkiye - AB ilişkileri konusunda uzman gazeteci arkadaşımıza... Gayet açık, gayet net ifade ediyor Güldener; Alman Başbakanı’nın Ankara ziyareti hakkındaki düşüncelerini.
Beni, bu yorumun içeriği kadar ilgilendiren bir başka nokta daha var.
Hem başkentinde yaşadığı AB’yi hem de işi bilen bir kalemin; gündemdeki ziyarete, Ankara ve Berlin’de gazetecilik yapan meslektaşlarından çok daha somut ve farklı bir açıdan bakabilmesinden bahsediyorum.