Kelimeler kifayetsiz
.
Vatan Haber
Soma‘da, kömür madeninden kazanmaya çalıştığı hayatını orada kaybedenlerin sayısı 282’ydi bu satırları yazdığım sırada.
282 can, yerin yüzlerce metre altında yitip gitti.
Toprağın altından çıkartılan cansız bedenleri, dualar eşliğinde yine o toprağın altına yerleştirmeye devam ediyordu aileleri, yakınları...
Bir çocuk ağlıyordu babasının tabutunun başında...
Bir eş yutkunamıyordu.
Bir baba donuk donuk bakıyordu pınarları kurumuş gözleriyle evladının içinde yattığı tabuta...
Bir anne ağıt yakıyordu artık çıkmayan sesiyle.
Bir abla dua ediyordu kardeşinin ruhuna, bir ağabey beddua; bu acı kaderi yaratanlara.
“Göğsüm daralıyor, yüreğim kanıyor“ diye mırıldanıyordu bir kardeş içinden... “Olmasaydı sonumuz böyle.”
Ne ilçesine gelip giden siyasetçiler bir şey ifade ediyordu Ayşe Ana‘ya, ne aralıksız canlı yayın yapan medya.
Birkaç güne kalmaz hepsinin birer birer ayrılıp gideceğini biliyordu yetim kalan Mustafa.
Ekmek kapısı maden ve ‘kara baht‘ları ile baş başa kalacaklarının farkındaydı evinin direğini uğurlayan Gülsüm...
Birkaç gün, en iyi ihtimal ile birkaç hafta daha konuşulur... Ankara’da birkaç yönetmelik değişir, madende birkaç yeni tedbir alınır... Sonra unutulup giderlerdi nasılsa.
Bir sonraki grizu patlaması, göçük ya da yangına kadar.
Bir daha ölünceye kadar unutulup giderlerdi.
Hepsi biliyordu böyle olacağını.
Bir tek Zonguldak’tan gelen kader ortaklarının yeri ayrı gönüllerinde.
Sessiz sedasız gelip, ocağın ağzında gözden kaybolan 40 - 50 kişilik uzman ekipten...
Yerin altındaki kömür rezervinin bile dolduramayacağı büyüklükteki mangal yürekleriyle, madenci kardeşlerini düşüp kaldıkları yerden çekip çıkarmak için canını dişine takan arama - kurtarma ekibinden söz ediyorum.
Yardıma koşan 500’den fazla görevli ya da gönüllünün hepsinin çabası kutsal elbette ama Zonguldak’tan gelen ve neyi, nasıl yapması gerektiğini bilenlerin her biri birer kahraman Soma’nın acılı insanının gözünde.
Haberlere dikkat edin; herkes var, sadece arama - kurtarma sürecinin kahramanları yok.
Görüntülerde yer alan; fosforlu üniformaları, maskeleri ve baretleriyle çalışanlardan söz etmiyorum. Elbette onlara da müteşekkiriz hep birlikte ama asıl yerin altında, madenin içinde çalışanlardan bahsediyorum.
En son onları göreceğiz.
Son kayıp işçi bulunup çıkarıldıktan sonra tanışacağız onlarla.
Medyada kaçı, ne ölçüde yer alacak bilemiyorum; göreceğiz.
Kameralar vasıtasıyla tanışacaklarımız neyi, ne kadar anlatacak bilemiyorum.
Ama gerçek kahramanların konuşmak yerine çalıştıklarını, gereğini yaptıklarını biliyorum.