İhbar ile iftira ayırt edilmeli
.
FETÖ soruşturmaları intikam duygusuyla yapılmayacak.
Bu süreç bir cadı avına dönüştürülmeyecek.
Kurunun yanında yaşların yanmaması için azami hassasiyet gösterilecek.
Ülkeyi yönetenler ilk günden beri bu noktalara vurgu yapıyor.
Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, ilgili bakanlardan yargı camiasının önde gelenlerine kadar herkes bu duyarlılığın altını çiziyor.
Olması gereken de bu zaten.
Peki ya uygulama?
***
Bakanlara, milletvekillerine seçim bölgelerinden her gün benzer şikayetler geliyor.
Oda başkanlarına, iş dünyası ve yargı derneklerine, akademik personel birliklerine de öyle.
Ve biz gazetecilere de tabii…
***
Mevzu, FETÖ ihbarları furyası.
***
Sizin çevrenizde de vardır muhtemelen…
Ya da duyuyorsunuzdur eşten dosttan…
Askeri personel, yargı mensubu, devlet memuru, akademisyen, tıp doktoru, tüccar…
Hemen her alandan geliyor benzer haberler.
“Şu kişiyi FETÖ’cü diye ihbar etmişler ama o insanın ilgisi, alakası yoktur bu işlerle” türünden cümlelerden söz ediyorum.
Ya da, “Şu insanın adı da karışmış FETÖ soruşturmasına. Hakkında ihbar varmış. Değil cemaat işleri, o kişinin dinle, imanla bile pek arası yoktur oysa” gibi cümlelerden…
***
Elbette kimin ne olduğunu peşinen bilmek mümkün değil.
Elbette devletin ilgili birimlerin tarafından incelenir, soruşturma açılabilir, gerekirse yargılanır ve sonunda suçlular ile masumlar ayrışır.
Ancak bahsettiğim bu süreçte, yani nihai yargı kararları ortaya çıkıncaya kadar; ‘ihbar’ ile ‘iftira’nın da ayırt edilmesi gerekiyor. ‘Çamur at izi kalsın’ anlayışıyla, ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ sözüne de güvenerek masum insanları suçlular ile aynı sepete atmaya çalışanlara izin verilmemeli.
***
Eğer, siyaseten kendine rakip gördüğü kişiyi ihbar eden varsa…
Eğer, ticarette rekabet içinde olduğu insanı şikayet eden oluyorsa…
Eğer, geçmişte bambaşka bir konuda husumet yaşadığı biri hakkında polise ya da savcılığa giden çıkıyorsa…
Özetle; eğer, birbirini kişisel çıkar, menfaat ya da ikbal gibi gerekçelerle FETÖ’cü diye ihbar edenler varsa, bunların bir şekilde tespit edilmesi şart.
Sadece tespit edilmesi de değil.
Bu tür ihbarlar üzerine yapılan işlemler sonucu mağdur olanların haklarının gözetilmesi de önemli. İnsanların şahsi ya da ticari itibarının zedelenmesine izin verilmemesi de yine çok mühim.
İftiracılar için bir düzenleme yapılamaz mı?
Böyle durumların önüne geçilebilmesi için yasal bir düzenleme yapılamaz mı mesela?
İhbarın dayanaksız, asılsız, maksatlı ya da doğrudan yalan olduğunun tespit edilmesi halinde ‘ihbarcı’ hakkında bir işlem yapılması gerekmez mi?
Bir insanın, ihbar adı altında iftiraya uğradığı yargı kararıyla ortaya çıkarsa, o kişi hakkında ihbarda bulunana, yani iftiracıya bir yaptırım uygulanması değil midir adaletin gereği?
Üstelik bu ayırımın başarılması, sadece iftiraya hedef olan kişinin haklarının korunması anlamına gelmiyor.
İşin bir başka boyutu daha var.
FETÖ belasından kurtulmaya yardımcı olacak gerçek ihbarların sulandırılmasının da önüne geçilmiş olur böylece.
Gerçek darbeci ve FETÖ üyelerinin, en iyi yaptıkları iş olan kendilerini gizleme, hedef saptırma, üretilen sahte deliller ile insanların hayatlarının karartılması vb faaliyetlerde, geçmişte olduğu gibi bugün de bulunmalarına izin verilmemeli.
Yani gerçekte FETÖ’cü olanların, masum insanları FETÖ’cü diye ihbar edip karalaması ihtimaline özellikle dikkat edilmeli.