Habercinin kaderidir
.
İmzamızı taşıyan bir haber ile ödül alırsak, küçük bir habere konu oluruz; o da kendi gazetemiz ya da televizyon kanalımızda.
Gerçi ödülden önce, üstü örtülü ya da aleni tehdit almışızdır genelde, ama olsun... Haberde adımız geçer sonuçta. Önce kurumumuzun, sonra bizim.
**
Çoğunlukla ise başımıza kötü bir şey geldiğinde haberin öznesi oluruz biz gazeteciler.
Mesleğin kaderidir...
Kaza geçirirsek mesela...
Cezaevine girersek ya da...
Ve ölürsek tabii.
Haberci ölünce haber olur.
Böyledir.
**
‘Merhemi olmayan kel’dir bir nevi, gazeteci.
Ya da ‘Söküğünü dikemeyen terzi’...
Kendine hayrı yoktur.
**
İşsizin, yoksulun haberini yapar; iş sahibi olsun, karnını doyursun diye.
Yaptığı haberle, büyük sermayedarın yeni yatırımlar aşamasında yaşadığı bürokratik sorunları duyurur.
Atanamayan öğretmenin sorunlarını taşır sayfalarına...
Hasta yakınlarının şiddetine maruz kalan sağlık personelinin yaşadıklarını yansıtır ekranına... Ama aynı zamanda hastanelerde perişan olan hasta ve yakınlarının yaşadıklarını da.
Emeklinin derdini, öğrencinin problemini, çevrecinin eylemini, askerin sıkıntısını gündeme taşır.
Taşeron işçinin, şiddet mağduru kadının, emeği sömürülen sanatçının, cefakâr öğretmenin, mobbing mağduru çalışanın, polisin orantısız şiddetine hedef olan vatandaşın, dükkanını siftahsız kapatan esnafın, dizi çekimlerinde mesai mefhumu olmaksızın çalışan set işçisinin, hatta maaşı memleketten gelen seçmenin çay parasına yetmeyen milletvekilinin sesi olur haberci.
Bir tek kendi sektörünün sorunlarını konu etmez gazeteci.
Meslek ilkelerine aykırıdır çünkü. Öyle öğretilmiştir ona.
Bu yüzdendir zaten habercilerin sürekli birbirlerine dert yanmaları, kendi aralarında dertleşmeleri.
**
Polisin zorlu çalışma koşullarını konu eder haberine... Yine polisin askerlik meselesinin çözümünde katkısı vardır geçmişte yaptığı haberlerle.
Ve aynı polisin, zorla yere yatırıp kelepçeleme girişimine direnirken, “Tansiyon hastasıyım, ilacımı almam lâzım” diye diye, pisi pisine ölür gider bir gün.
Muhtemelen meslekten sıdkı sıyrılıp haber kameramanlığına veda eden ve kendine yeni bir hayat kuran Yılmaz Koçyılmaz, işte böyle yok yere veda etti hayata.
Haber oldu. Onun ölümüne yol açan polis memurlarının akıbetini de yine meslektaşları haber yapacak.
Fakat eminim, sistem o memurları da koruyacak; aynı önceki bazı meslektaşlarını koruduğu gibi.
Koçyılmaz’ı koruyacak kimse yoktu ama ilacına uzanmasına izin vermeyenler korunacak, kollanacak, biliyorum.
Hatta belki de rahmetli suçlu gösterilecek, kim bilir... Artık kendini savunma imkânı da yok ya nasılsa.
**
Barkın da haber oldu geçen hafta !
Bıraktı gitti; mesleği, ailesini, dünyayı...
Eşi Elçin’i ziyarete gittik Özlem ile geçen gün.
Barkın’ın yadigârı ‘Yaman’ ile oynadık; öptük, kokladık ufaklığı.
Şimdilik habersiz olan bitenden. İleride öğrenecek küçük yaşta yaşadığı acıyı.
Bir gün gelecek, soyadı gibi ‘Şık’ bir adam olacak Yaman.
Ve anlayacak; yaşama vedasıyla haber olan babasının, herkese, her şeye rağmen ona aslında çok kıymetli bir miras bıraktığını.
Habercinin kaderidir böyle haber olmak...