Güniz Sokak boş kaldı
.
1992 yılının Mart ayı.
Meslekte ilk yıllarım... Henüz üç senelik, çömez bir muhabirim.
TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu adına, omzumda ‘nagra’ (İsviçre malı profesyonel makaralı ses kayıt cihazı), Ramazan Bayramı mesajını kayda alacağım.
Süleyman Demirel ile ilk uzun görüşmemizdir o ses kaydı.
***
Dönemin Başbakan Yardımcısı, SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ile dönemin muhalefet liderleri; Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz, (O zamanki adıyla) Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit’ten sonra Başbakan Demirel’in makamındaydım.
Türkiye’nin Sesi Radyosu’na verilecek bayram mesajının hedef kitlesi, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarıydı.
Başbakan, buna göre yapmıştı hazırlığını.
Kaydın sonunda sordu:
“Tamam mı kardeşim? Oldu mu?”
“Oldu efendim” demiştim, “Teşekkür ederim”.
“Beğendin yani” demişti gülerek. “Hadi bakalım...” diye uğurlamıştı karşısındaki genç muhabiri.
***
20 Eylül 1995...
Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı.
Muhabir olarak görev yaptığım ATV, o gün, 24 saat sürecek özel bir ‘Bosna Hersek’ yayını yapacak...
Ali Kırca yayını İstanbul’dan açacak ve ilk durak Çankaya Köşkü olacak.
Cumhurbaşkanı Demirel ile canlı yayına ben çıkacağım Ankara’dan.
Büyük bir tesadüf eseri, o gün, dönemin Başbakanı Tansu Çiller, DYP - CHP Hükümeti’nin istifasını sunmuştu Cumhurbaşkanı’na.
***
Yayın, ‘Bosna özel yayını’ ama benim aklım, o gün o odada yaşanan önemli siyasi gelişmede. Rejiden kulağıma, “Son 1” dediklerinde, “Son 1 dakika efendim” dedim ve ekledim:
- Sayın Cumhurbaşkanı, konumuz münhasıran Bosna Hersek ama ben izninizle, bugün yaşanan önemli siyasi gelişmeyi sorarak başlayacağım.
Bakışlarını önündeki masadan kaldırdı. Gözümün içine baktı, “Sorma kardeşim” dedi. “Yeri burası değil”.
Şoke olmuştum.
“Aslında tam da yeri burası” demeye hazırlanırken, kulağıma “Son 10 saniye” uyarısı geldi.
“Ben sorayım efendim...” diyebildim sadece ve jenerik döndü. Ali Kırca İstanbul’dan yayını açtı, girişi yaptıktan sonra pası Ankara’ya bana attı.
- Sayın Cumhurbaşkanı, bugün ATV olarak çok özel bir yayına imza atıyoruz. Açılışı da sizin ev sahipliğinizde Çankaya Köşkü’nden yapıyoruz. Teşekkür ediyoruz, hoş geldiniz.
- Hoş bulduk. Siz de hoş geldiniz.
- Efendim, Bosna’yı bütün detaylarıyla konuşacağız ama önce bugün bu odada yaşanan gelişmeyi sormak zorundayım. Kamuoyu, merakla bundan sonra ne olacağını öğrenmeyi bekliyor. Bir gazeteci olarak, bunu sormadan edemem. Daha birkaç saat önce benim oturduğum bu koltukta Tansu Çiller oturuyordu ve size hükümetin istifasını sundu. Müsaadenizle önce bu gelişme ile başlayalım...
Birkaç saniyelik bir suskunluktan (ki bana birkaç saat gibi geldi) sonra şöyle başladı Demirel söze:
“Hepimiz için, Türkiye için çok önemli, çok hassas bir konu olan Bosna Hersek ile ilgili böyle bir yayın yaptığınız için hepinizi tebrik ediyorum” diye başladı.
Ve aynı konuda devam etti konuşmasına:
“Bosnalı kardeşlerimizin, soydaşlarımızın yaşadıkları...”
Tam bir şok yaşıyordum.
Cumhurbaşkanı, sorumu duymamış gibi davranıyordu.
Geçmiş gün, tam hatırlamıyorum ama sanırım yaklaşık 2 dakika sürdü bu giriş. Terlemeye başlamıştım... Ne yapmam gerektiğini düşünüyordum.
“Sanırım, böyle bir yayında günlük siyasi gelişmelerden söz etmek istemiyorsunuz” türünden bir cümle ile sözünü kesmeye karar vermiştim ki;
“Evet” dedi. “Bu arada, bu yayın, bahsettiğiniz gibi bir güne denk geldi. Sayın Başbakan hükümetin istifasını sundu.”
Derin bir “Oh” çektim içimden... Cevabın ne olduğunun bir önemi yoktu benim için. Görevimi yapmıştım.
“Vatandaşlarımız rahat olsun. Demokrasilerde bu tür gelişmeler olur. Normaldir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetsiz kalmaz. Demokrasinin kuralları, kaideleri işler” dedi Demirel.
Sonra da, ‘Bosna Hersek’i konuştuk dakikalarca.
***
Sevip sevmemek, beğenip beğenmemek, başarılı bulup bulmamak ayrı tartışma konusu. Süleyman Demirel ile ilgili iki küçük anımı paylaşmak istedim onun ardından.