Fişleme paranoyasının ulaştığı nokta
.
Saat gece yarısını geçmiş...
Avrupa yakasında, lüks semtlerden biri...
İstanbul Emniyeti’nin trafik ekipleri mesaide...
(Terörle mücadele olunca ‘tim’ diyoruz ama polis, trafik polisi olunca ‘ekip’ diyoruz ya malum...)
‘Uygulama’ var... ‘Çevirme’ yani.
Alkol kontrolü yapıyor iki memur.
“İyi geceler. Ehliyet, ruhsat...” diyor, aracı elindeki fenerle yönlendirerek sağa yanaştırıp durduran ilki. Sürücü veriyor evrakı.
Memur, ekip otomobilindeki arkadaşına iletiyor eskimiş, çatlamış sürücü belgesi ile sigorta şirketi ve acentesinin isimlerini taşıyan suni deri kılıfın içindeki motorlu taşıt tescil belgesini.
Ekip arkadaşı ruhsat ve ehliyet üzerinden araç ile sürücünün kayıtlarını kontrol ederken, ilk memur alkol ölçüm cihazını hazırlıyor.
Tek kullanımlık küçük beyaz boruyu, jelatin ambalajının içinden çıkartıyor, alkolmetrenin ucuna takıyor. “Ben tamam deyinceye kadar üfleyin” diyerek uzatıyor aleti sürücüye doğru.
(Bu arada-konuyla ve ortamla hiç ilgisi yok ama- dikkatimi çeken, polis memurunun, o beyaz plastik borucuğu içinden çıkarttığı naylon parçasını yere attığı oluyor. O maddenin doğada çözünmeyeceğini düşünüyorum, sürücü dudaklarını beyaz boruya doğru uzatırken.)
Sürücü üflüyor, memur “Tamam” deyinceye kadar.
“Alkol almıştınız değil mi?” diye soruyor memur, cihaza baktıktan sonra.
“Evet. İki saat kadar önce, sadece tek bir duble rakı” diyor sürücü.
“Tamam” diyor polis, “Belli...”
Alkolmetrenin küçük dijital ekranında “0.11” yazıyor. 11 promil yani...
Yasal sınır 50 promil. Ceza yok. Sürücü temiz.
(Bu arada memur, ‘kullan-at’ beyaz plastik boruyu ‘kullan’ıp ‘at’ıyor gerçekten. Atıyor ama ekip otosunun yanındaki çöp torbasına değil, yere. Yola. Asfaltın üzerine fırlatıp atıyor, bir sonraki araca doğru ilerlerken. Ve ben, “Bu hiç çözünmez doğada...” diye geçiriyorum içimden, yine konu ve ortamla hiç ilgisi olmasa da.)
“Gidebilir miyiz?” diye soruyor sürücü.
“Evet” diyor trafik polisi.
“Alayım o zaman ehliyet ile ruhsatı” diyor sürücü.
“Arkadaşım kaydınızı yapsın, alın” diye cevap veriyor memur. Ve ekip aracındaki arkadaşına sesleniyor:
“Çift sıfır 22... 11 promil.”
“Ne kaydı bu?” diye soruyor sürücü.
Cevap: “Bu dakikada, bu ölçümü yaptığımızı ve çıkan sonucu forma yazıyoruz.”
“Saat 00.22’de, şu nolu sürücü belgesinin sahibi falancanın alkol muayenesi sonucu şu şekildedir.” Matbu forma yazılan bu.
Kayıtlara geçiyor sürücü.
Yasal sınırlar içinde olsa da, direksiyon başına, alkol almış şekilde geçtiği devletin bilgi bankasına yatırılıyor bir ‘data’ olarak.
Alkolmetre akıllı cihaz. İçindeki çipe kaydediyor her ölçümün sonucunu, tarih ve saatiyle birlikte.
Emniyet, alandaki memurunu, doldurulan o form sayesinde denetliyor. Memuruna güvenmediğinden değil elbette. İşin layıkıyla, eksiksiz ve şaibesiz yapılabilmesi için.
Alkolmetrenin dijital kayıtları ile o ekibin, o uygulamada doldurduğu formdaki bilgiler birbirini tutmak zorunda.
Bu yöntem sayesinde ‘kaçak’ ihtimali sıfırlanıyor. Polis memurunun, herhangi bir şekilde, alkollü bir sürücü hakkında işlem yapmama olasılığı ortadan kalkmış oluyor.
Sonradan kimse çıkıp, “Rüşvet alıp, alkollü sürücüye göz yumdu” falan diyemiyor böylece. İyi bir şey yani yapılan...
Sürücünün bilgileri forma kaydedildikten sonra evrakı alıp, biniyoruz otomobilimize. Yolumuza devam ediyoruz...
Kayıtlara geçen sürücü, gözünü yoldan ayırmadan mırıldanıyor:
“Her şey iyi güzel de... Suç işlemiş değilim. O zaman niye kayda geçiriliyorum? Yasal sınırlar içinde olsa da, bir şekilde benim alkol kullanan bir kişi olduğum devletin kayıtlarına geçmiş olmadı mı şimdi?”
“Olsa ne olur?” diyorum.
“Ne demek olsa ne olur? Olur mu?.. Bir nevi ‘fişleme’ değil mi bu yapılan?” diye soruyor tepkiyle.
“Yok canım...” diyecek oluyorum, belli ki ikna olacağı yok. Kararı kesin:
“Fişleme işte bu. Basbayağı fişleme. Bal gibi fişleme. Kim içki içiyor, kim içmiyor, kaydediyorlar hepimizi. İçki içenleri fişliyorlar işte bu şekilde.”
“Sanmam...” diyorum son söz olarak, “Abartıyorsun. Bu yaptığın paranoyaklıktan başka bir şey değil senin.”
“Hepimiz paranoyak olduk” diyor gülerek. “Hepimiz paranoyağız...”
Konuyu kapatıyoruz ama “Sen yine de bir düşün bu dediğimi” diyor sürücü, gözlerini yoldan ayırmadan...
28 Şubat dönemine ilişkin fişleme iddialarının yargılanmakta olduğu şu günlerde, doğrusu düşünmek bile istemiyorum böyle bir ihtimali.
KEŞKE
Can çıkmasa da, huy çıksa arada bir...