Film değil gerçek
.
Bugün Srebrenica’nın yıldönümü.
Sırplar tarafından katledilen Sırp annem ve onun ölümüne dayanamayıp kanser olan Boşnak babamı anlatayım...
Mostar’ın iki yakasında oturan iki ailenin çocuklarıydılar. Yıllarca barış içinde yaşamış Hıristiyan ve Müslüman iki ailenin çocukları...
Mızıka çalarmış benim babam.
Her gece annemin kapısına gider, pencerenin önünde ona mızıka çalarmış.
Annem de babamın gelişini beklermiş.
Evlenmişler sonra...
Önce aileler, inançlarından dolayı tereddüt etmiş ama hepsi aşkın gücüne inandıklarından karşı çıkmamışlar.
Srebrenica katliam yılları öncesinde çok mutlu, iki çocuklu bir çift... Ben 1993’te 10, kardeşim 3 yaşındaydı.
O günlere dair hatırladığım en net anı, annemin beni ve kardeşimi babasının evine bırakıp babamın yanına giderkenki andı.
Ağladığımı hatırlıyorum... Babamı askere almışlardı ve annem evinden ayrılmak istemiyordu. Dedem bizi bir at arabasına bindirip götürmüştü.
Annemi son gördüğüm gündü.
Katliam yıllarını Sırbistan’da geçirdim. Ailem ve tanıdığım herkes Bosna’da katledilirken, ben katledenlerin ülkesindeydim.
Her gün, Sırp aydınlar ve anarşist öğrencilerle, katliamı protesto için meydanlardaydık ama o sürede hiç haber alamadım ailemden.
Savaş bittiğinde, annemin önce esir alındığını, ardından öldürüldüğünü öğrendim.
Babam sakatlanmıştı. Yaşıyordu. Sonraki yıllarda acıdan kanser oldu ve geçen yıl kaybettik. Savaş hakkında hiç konuşmadık ama.
Sırbistan’da olduğum süre boyunca, savaş karşıtı Sırplar sayesinde insanlığa olan umudumu kaybetmedim. Onların ve Sırp annemin hatırına affettim.
Neyse işte. Annem ve babam sevgi dolu insanlardı. Ben ve kardeşimin de kimseden nefret etmemizi istemezlerdi. Etmiyoruz, var bir hesap günü...”
**
Bunlar, Laszlo Grigoviç adlı bir Twitter kullanıcısının önceki gün art arda yazdığı mesajlar... Olduğu gibi aktardım.
**
Okurken insanı karmakarışık duygulara sürükleyen bu satırların sahibi Grigoviç ile Twitter üzerinden iletişim kurdum dün.
Mesajlarını bu köşeye taşıyacağımı söyleyip iznini aldım önce.
Sonra da birkaç soru sordum.
İşte 33 yaşındaki Laszlo Grigoviç ile bilgisayar ekranı vasıtasıyla yaptığım kısa röportaj:
- Birincisi, Türkçeyi nasıl bu kadar iyi kullanıyorsunuz? Türkiye’de mi yaşadınız geçmişte?
- Üniversiteyi Türkiye’de okudum. Erkek arkadaşım da Türk. Antalya’da evimiz var. Bazen Antalya’da, bazen Bosna’da kalıyoruz.
- Mesleğiniz ve halen yaptığınız iş nedir?
- Avukatım ve sanat galerim var Moskova’da.
- Sizin yaşadıklarınızı yaşayan birinin böylesine barışçıl ve insani kalmasına değil, aksine ırkçı ve şiddet yanlısı olmasına alışığız genellikle...
- Ajitasyon değil... Bunu söyleyebilmek için yazdım ben de.
- Neyi söyleyebilmek için?
- Düşman kaldıkça acı çekeceğimi biliyordum. Yani insanlar böyle acılardan sonra intikam duygusuyla düşman olur katliamcılara. Ben olmadım... O savaş yıllarında annemin ailesiyle birlikte Sırbistan’daydım ve savaş karşıtı pek çok Sırp tanıdım. Annemin ailesi de Sırp ve onlar sayesinde düşmanlık beslemiyorum.
- Seri tweetleriniz dikkat çekici bir cümle ile bitiyor. “Var bir hesap günü” cümlesiyle...
- Evet, ona inanıyorum. Pek çoklarının ilahi dediği o adalete. Sakin kalmanın başka yolu yok çünkü.
- Twitter’da yazdıklarınız dışında son bir mesajla bitirelim o zaman...
- Katliamları kabul etmek de onurdur. Katliamı yapan milletlere mensup olanları, o milletin hepsine mal etmemek de. Katliamcı, kafatasçı Sırpların yaptığını, savaş karşıtı Sırp aydın ve o dönemin öğrencilerine mal etmiyorum. Etmesin kimse.