‘Engelleri aşar menzile ulaşırız’
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, AK Parti’nin geleceğine dair tartışmalarla ilgili olarak “2007 öncesi çok daha zor bir dönemdi. Oradan sarsıntı yaşamadan geçmiş bir parti bunu da atlatır” diye konuştu
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Konya’nın Meram ilçesindeki evinde bir grup gazeteciyi kahvaltı masasında ağırladı. Eşi, iki çocuğu ve torunlarının da olduğu masaya bir süre sonra AK Parti Ankara Milletvekili ve Başbakan Erdoğan’ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan da katıldı. Başbakan Erdoğan’ın Köşk’e çıkması durumunda ‘başbakan’ adaylarından biri olarak adı anılan Davutoğlu, IŞİD’in elindeki rehinelerden, 10 Ağustos sonrasına kadar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu:
‘Bu ihanet olurdu’
30 Mart’tan sonra hemen bir Cumhurbaşkanlığı tartışması başlatıldı. Cumhurbaşkanı Başbakan mı olacak, Cumhurbaşkanı mı kalacak? 30 Mart’ın hezimeti unutturuldu. Ne oldu? Ak Parti içinde hiçbir dalgalanmaya sebebiyet vermeden Başbakanımız cumhurbaşkanı adayı oldu. Bu sefer ‘Ak Parti Erdoğan’dan sonra nasıl bir şekil alacak?’ tartışması başladı. Bu fraksiyonlaşma doğdu mu? Doğmadı. Zihnimde, ‘Adım çok ortalıkta dolaşıyor’ diye bir an odağımı kaybetsem, Gazze’yle Irak’la Türkmenler’le uğraşmak yerine Ankara’da oturup kulis yapmaya başlasaydım, vazifeme ve partime ihanet etmiş olurdum. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlanıncaya kadar böyle bir şeyin şehvetine kapılmamak lazım. ‘Sonrasında ne olacak?’ sorusu zihinleri dağıtır.
‘Menzile ulaşırız’
10 Ağustos’tan sonra yeni engel, Ak Parti içinde ve hükümetle ilgili görev dağılımıdır. O da, o engeli aşmaya öncülük yapan kimse onun düşüneceği bir şeydir. Başbakanımızın yeni Cumhurbaşkanı olarak kapsamıyla ele alacağı bir konudur. Gezi’den bu yana, ‘Acaba Erdoğan’ı şöyle bir kenara koyabilir miyiz?..’ Hedef bu. O, kenara çekildiğinde, öbür tarafta kavga veya ganimet kavgası olur mu?.. Olmaz. Ne vefa duygusuna sahip Ak Parti kadroları Sayın Erdoğan’ın kenara itilmesine izin verir, ne de 2023 ideali gibi bir dava varken tutup da gereksiz bir tartışmanın içine girerler. Engelleri biz birer birer aşarız, sonunda menzile ulaşırız.”
Partiyi teamüller korur
Ak Parti muhalefet tecrübesi yaşamadan iktidara gelmiş olmasına rağmen o kadar ciddi sınavlardan geçti ki, oluşan o teammüller Ak Parti’yi korur. Başbakanımızın derin siyasi tecrübesi var. 2007 öncesini düşünün, nisan ile temmuz arası şimdikinden daha zor bir dönemdi. Genel seçime gidiliyor, etrafta e-muhtıralar, darbe senaryalorı dolaşıyor. Ak Parti’de beklentileri fazla, korkuları derin olanların koptuğu bir süreç yaşandı. Oradan sarsıntı yaşamadan geçmiş ve iki seçim daha kazanmış bir parti bunu daha rahat atlatır. Hiçbir sıkıntı olacağını düşünmüyorum.
‘O acaba bizi yıkardı’
Bir sporcu engelli bir yarışta koşuyor, tam yaklaşırken, ‘Acaba sonra ne olur’ dediği anda takılır düşer. 30 Mart seçimlerinden önce parti içinde birileri ‘Acaba yüzde 40’ın altına düşer miyiz’ diye düşünseydi, bizim için dışarıda kumpas kuranlardan daha tehlikeli olurdu. Kilitlenmek lazım. Başbakan’ın liderliği de orada. 30 Mart bir engeldi ve aşıldı. O engelden 3 gün önce bizim bakanlıktaki dinleme olayı oldu. Zihnimizde, ‘Yahu sonrası ne olacak?’, ‘Bu kadar da sızmış, acaba ne olacak’ diye bir soru olsa, o sızma değil, o ‘acaba’ bizi yıkardı.
Güç birliği ve sinerji
(Cumhurbaşkanı - Başbakan ilişkilerinde çatışma çıkar mı? sorusuna karşılık) Esas teminat kişiler arası iletişim, güven, sadakat, ortak vizyon, ortak bir siyasi mücadele, ortak bir kavgaya girme duygusudur. Bu olmazsa, anayasal, yasal ne önlem alırsanız alın, kristal çatlar. İkincisi yapısal tarafı... Bunun da başında anayasa reformu geliyor. Cumhurbaşkanı ile aynı siyasi tercihlerle oy almış bir başbakanın varlığı, çatışmayı önler, bilakis bir güç birliği ve sinerji sağlar. Genel başkan ile Başbakan ayrı isimler olmamalı. Aksi takdirde güç parçalanması olur, bunu da sistem kaldırmaz.”
‘Savaşın dışında kalıyoruz’
10 Ekim 2013’te biz IŞİD’i terör örgütü ilan edip, Resmi Gazete’de yayınlamışız. IŞİD’le ilgili tutumumuz belli. Böylesine kritik bir dönemde benimle ilgili gensoru veriyorlar. Türkiye’yi savaşa sokmakla suçlanıyorum.
Hem etkin şekilde soydaşlarımızı koruma politikası izliyoruz hem de savaşın dışında kalıyoruz. Bu, önemli bir başarı. Bir yandan ‘Neden Türkmenler’e yeterli koruma sağlamıyorsunuz?’ diye soruyorlar. Bir yandan da ‘Neden bölgeyle ilgileniyorsunuz?‘ diyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, ‘Müdahil olurum ama sadece Türkmenler için’ diyebilir mi? Ezidiler, Hristiyanlar, Araplar insan değil mi? Ama bir yer var ki, o hakkı kuyumcu titizliğiyle kullanırsın. İnsan canı, Türkiye’nin stratejik çıkarları... Bu gensoru alıkonulan vatandaşlarımızın güvenliğine halel getiriyor. Bizi kıskaca almak istiyorlar. Kurtarsak şov yapmış olacağız, Allah muhafaza vatandaşlarımızın başına bir şey gelse, onları kaybetsek üzerimize yüklenecekler. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bizi zora sokmak için kullanacaklar. Tahliyeyi geciktirdiğimiz iddiası da yalan, kadın ve çocukları getirme teklifini reddettiğimiz de yalan. Vatandaşlarımız açısından bir tehlike yok.