Davutoğlu açık ve net konuştu
.
Tallinn / Estonya
GAP uçağı, dün sabah 07.45’te havalandı Ankara’dan. Yaklaşık üç saat sonra, Baltık ülkelerinden Estonya’nın başkenti Tallinn’e indik.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikteyiz. Gezi Estonya ve Moldova’yı kapsıyor. Yarın (Pazar) akşam Ankara’da olacağız.
Davutoğlu’nun ‘Baltık - Karadeniz ekseni’ne verdiği önemin detaylarını dönüşte yazacağım.
Dışişleri Bakanı ile Estonya yolunda, Türk dış politikasının Ortadoğu merkezli sıcak gündem başlıklarını konuştuk.
Suriye
“Son patlamalar Suriye’deki güvenlik sorunun ne kadar ciddi bir boyuta geldiğini ortaya koyuyor. Bu en çok korktuğumız senaryoydu maalesef. Ateşkes ilanına rağmen yaygınlaşıyor. Maalesef Annan Planı’nın uygulaması sağlıklı yürümedi. Bu tür planlar bir iç bütünlük içinde uygulandığı zaman anlam taşır. Belli taraflar kendilerine en uygun bölümü maddeyi alıp diğerleri planın parçası değilmiş gibi davrandıklarında yürümemeye başlar. Altı maddelik Annan Planı’nın akıbeti de bu oldu. Son dönemde helikopterler dahi kullanıldı biliyorsunuz. Durum çok kaygı verici.”
Genelkurmay Başkanı’nın ABD ziyareti
“Türkiye’nin sınır güvenliği söz konusu olduğunda durum farklı olur. Bizim ulusal kapasitemiz de var. NATO üyesi olarak da gerekli tedbir alınır. Sayın Genelkurmay Başkanımız’ın Amerika ziyaretine gelince tamamen bunlardan bağımsız, önceden planlanmış bir ziyaret. Türk - Amerikan ilişkilerinde askeri güvenlik ilişkileri sadece Suriye değil, Afganistan’dan Kosova’ya kadar birçok konuyu kapsıyor. Ama tabii, Suriye mutlaka gündeme gelecektir.”
Ankara, Şam’dan Öcalan döneminin intikamını mı alıyor?
“Türkiye açısından bakıldığında intikam vs yok. Biz insani bir sorun olarak bakıyoruz. Uluslararası toplum bizim kadar bunu hissetmiyor. Bazıları, “Çok mu ön alıyoruz?” diyor. Ön almak zorundayız. Başkaları için zamana birakılabilecek bir konu gibi görünebilir, başkaları için sıradan diplomatik bir sorun gibi görülebilir ama bizim içim böyle değil. Biz önce yönetimle çözelim istedik. Onun yolu tıkandığında da Esad yönetimini durdurabilecek çabuk ve etkin bir çözüm peşinde olduk. Biz uğraşırken, uluslar arası camia gereğini yapıyor mu, hayır! Çok yavaş ve çok geç tepki veriyor uluslarası camia. Zaten olayların bu kadar tırmanmasından Suriye yönetiminin sorumlu olması kadar maaleesef BM Güvenlik Konseyi üyelerinin aralarındaki farklı yaklaşımların da büyük etkisi oldu. Uluslarası toplum ‘yavaş ve geç’ davranıyor, biz ise ‘erken ve etkin’ bir çözüm peşinde olduk.”
Türkiye’nin hiç mi hatası yok?
“Ben sadece bu konuda değil, her konuda, her sabah özeleştiri yaparım. Ama şunu çok açık bir şekilde, gönül rahatlığıyla söylüyorum; biz bu süreçte herhangi bir şekilde zamanlama, yöntem ve muhteva açısından hiç hata yapmadık. Muhteva açısından, biz, kendisi demokratik bir ülkenin, demokrasi için ayağa kalkmış bir komşu halkın talepleri karşısında, o talepleri yok etmeye çalışan bir yönetimin yanında yer alamazdık.
Yöntem olarak... Kendisiyle beraber çalışacağımıza inandığımız için aylar boyunca yönetimle zorladık. Eğer biz daha fazla o kapı önünde beklemeye devam etseydik bu sefer Orta Doğu halkları nezdinde ve kendi halkımız nezdinde itibar kaybederdik. Hatta muhalefet bu sefer bizi bu sebeple eleştirirdi. ‘Sadece arkadaşlığınız için insan hakları ihlallerine göz yumdunuz’ derlerdi.”
Türkiye’nin yaptığı, Suriye’nin iç işlerine karışmak değil mi?
“Suriye gibi dost bir ülkenin muhalefetinin başka bir ülkede değil, Türkiye’de, İstabul’da toplanması herkes için bir şanstır. Bunu içişlerine müdahale gibi görüp eleştiriyorsan, o zaman, o muhalefetin Şam’da faaliyet göstereceği şartları sağlayacaksın. Şam’da, Halep’te, Dar’a’da o muhalefetin toplanabilmesi gerek. Şimdi kendi ülkesinde bulunamıyorsa Suriye muhalefeti bir ülkede bulunacak. O zaman Türkiye’de bulunmazsa nerede bulunacak, bizi eleştirenlerin bunu sorması lazım. O zaman da, ‘Suriye komşunuz, etkin olduğunu söylüyordunuz, başka ülkeler tüm süreci yürütüyor’ diyeceklerdi. Bu anlamda biz kimsenin içişlerine karışmadık. Ortada hiçbir talep yokken biz gidip birilerini örgütleyip sokağa dökmüş değiliz ki. Bizi eleştirenlerin alternatif bir yol söylemeleri lazım. Suriye muhalefetini, rejim terörist olarak görüyor ya da ülkeye sokmuyorsa ne yapsın bu insanlar? Veya biz ne yapalım?”
İsrail de, Suriye de fırsatı kaçırdı
“Bakın 2008’de, Suriye ile İsrail arasında barış görüşmelerini yürütüyorduk. O gün İsrail, Gazze’ye saldırmak yerine o barış görüşmelerini tamamlamaya odaklanmış olsaydı, bir - iki ay içinde bitircektik. O zaman, bugün ne İsrail bugünkü İsrail olurdu, ne Suriye bugünkü Suriye. Bu fırsatı da biz kaçırmadık. İsrail barışa değil, saldırıya odaklandı. Aynı şekilde, geçen sene, Beşşar Esad, halkıyla çatışmak yerine seçime gitme cesaretini gösterseydi, bugün başka bir Suriye olurdu. Peki bunların bu işleri yapmamış olmalarının vebali Türkiye’nin üzerinde mi? Türkiye’nin hatası mı bunların yapılmamış olması?”
Barışı istemeyenler ile Mavi Marmara’ya saldıranlar aynı
“O gün, o barışı engelleyenler ile Mavi Marmara’ya saldıranlar aynı adamlar. 2008’de Suriye ile barışı engelleyenler ile 2010’da Mavi Marmara’ya saldıranlar aynı zihniyetin temsilcileri. Biz elimizden geleni yaptık. Eğer özümüzde, esasta bir Yahudi karşıtlığı olsaydı; Suriye - İsrail barışı için niye bu kadar çaba sarfedecekti Başbakanımız?
Onlar barış istediğinde en yakın dostları bizdik. Biri Gazze halkına, diğeri (Esad) kendi halkına saldırdığında ilkesel olarak ilk karşı çıkan da biziz.”
Bizim muhalefet de anlamalı, Lego’yu Esad yıktı
“Şimdi bizim muhalefetimiz, ‘Üç gün önce Esad ile aranızdan su sızmıyordu, şimdi ne oldu?’ diyor ya... Şimdi bir düşünün... Sadece insani boyutta düşünseniz bile, siz bir lego yapsanız... O legoyu, tek tek, üst üste koysanız, emek verseniz... Sonra biri gelip, altından bir parçayı çekse ve o emek verdiğiniz legoyu yıksa nasıl üzülürsünüz. Bu Suriye ile ilişkileri Sayın Kılıçdaroğlu ya da Sayın Bahçeli kurmadı ki. Biz yaptık. Sayın Başbakanımız, Sayı Cumhurbaşkanımız yaptı. Adım adım, emek verip bir bina inşa ediyorsunuz. Onun yıkılmasını ister misiniz? Ama işte Beşşar Esad bunu bozacak, yıkacak bir şey yapınca, onun elini tutmak da bizim vazifemiz.”
Şam’da maç...
3 Nisan 2007’de, Halep Olimpiyat Stadı’nın açılışını, Beşşar Esad ile Tayyip Erdoğan birlikte yapmıştı.
Stadın açılış maçında Al İttihat ile Fenerbahçe karşı karşıya gelmişti. Erdoğan’ın Halep ziyaretini yerinde izleyen gazetecilerden biri olarak Davutoğlu’na o maçı hatırlatıp, “Nereden, nereye...” dedim.
Dışişleri Bakanı sadece ‘bir an’ düşündü ve mevcut her türlü sıkıntıya rağmen gelecek için umutlu olduğunu gösteren şu yanıtı verdi:
“Yarın Şam’da daha büyük maçlar yaparız hiç merak etmeyin.”
Haşimi istediği kadar kalır
Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi uzun bir süredir Türkiye’de. Türkiye’nin himayesinde...
Ve şimdi İnterpol’ün Kırmızı Bülteni ile aranıyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na, son olarak bu konuyu sorduk.
“Irak’taki sorun bizimle Irak arasında değil. Irak’ın kendi içinde siyasi kriz var” diyen Bakan’ın yanıtı kısa oldu:
“İstediği kadar kalır, uygun gördüğünde de döner.”