Bölünerek çoğalmak
.
Vatan Haber
“Bu ülkenin gelişmesini istemeyenler hep aynı senaryoyu sahneye koyarlar. Türk Kürt, Alevi Sünni vb. bölünmeleri körüklemenin peşindedir. Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşayanlar olarak, biz bu oyuna gelmeyeceğiz.”
Bilirsiniz bu cümleleri...
Partiler değişir, genel başkanları farklılaşır ama bu klasik söylem hep aynı kalır Türkiye siyasetinde.
“Dış güçler... İçerideki işbirlikçileri...”
“Bizi bölmek istiyorlar...”
“Karanlık odaklar, gizli eller...”
“Başaramayacaklar... Biz bu filmi daha önce de gördük... Oyuna gelmeyeceğiz...”
Bölünmek mevzuunu bu kadar önemseyen, bölünmeyeceğini bu kadar çok vurgulayan bir toplumda, birbirini ‘yaftalama’ alışkanlığının bu denli yaygın olması da ayrı mesele tabii.
“Bizi bölmek isteyenler var” deyip, hemen ardından; “O şunlardan...”, “Bu şucu, öbürü bucu...” diye devam edenler ülkesi burası. Bu durum da yine bize özgü bir gerçek işte.
Nüfus artış hızının en yüksek olduğu coğrafyalardan birinde yaşıyoruz. Çoğalıyoruz yani... Sürekli, düzenli olarak...
Aynı zamanda karşıtlığın, bölünmenin, çatışmaların da en yaygın olduğu coğrafyalardan biri, üzerinde yaşadığımız.
Çoğalıyoruz ama aynı zamanda bölünüyoruz... Sürekli, düzenli olarak... Bölünerek çoğalmak gibi bir geleneğimiz var.
Yine bölündük...
Daha geçenlerde; ‘iktidar yanlıları’ ve ‘cemaatçiler’ diye bölündük bu defa.
Siyasetçiler bölündü; ‘hükümetçi’, ‘cemaatçi’.
Sermaye aynı şekilde...
Emniyet, yargı, medya, bürokrasi... Hepsi bölündü.
Yine bölündük ama bu defa ikiye değil, sanki üçe...
İktidar destekçileri, cemaat yanlıları... Bir de iki tarafa da mesafeli duranlar...
“Ne olacak bu memleketin hâli?” sorusunun yanıtını belirleyecek olan da, o üçüncü parça gibi duruyor sanki.
Yani; “taraf olmayan bertaraf olur” mu endişesine rağmen taraf olmamayı yeğleyenlerin oluşturduğu üçüncü kısım.
Genellikle ‘sessiz çoğunluk’ olarak adlandırılan bir kesim vardır bilirsiniz Türkiye’de.
Bugünün ‘iki tarafa da mesafeli durmayı tercih edenler’i, o sessiz çoğunluğu andırıyor ilk bakışta. Lâkin, sosyal medya çağında pek ‘sessiz’ değil artık toplumun (ve tabii seçmenin) o bölümü.
Pekiyi ‘çoğunluk’ mu gerçekten?.. İşte onu bilemiyoruz.
Göreceğiz bakalım.
Bir de bu gerçek var
Ülke kendi içinde kaynıyor.
Gündem artık ‘gergin’lik sınırını aşmış, ‘boğucu’ olma seviyesine gelmiş. İnsanlar kaygılı...
Bu ortamda, sessiz sedasız, işinde gücünde olanlar da var. Toz duman içinde görmüyor kimse onları. Harala gürele içinde duyamıyoruz seslerini.
Onlar ise her şeye rağmen, işlerini en iyi şekilde yapmaya devam ediyorlar. En azından bu yönde bütün güçleriyle çaba göstermeye...
Paris’te sergi açan ressamları var bu ülkenin. Viyana’da resital veren klasik müzik sanatçıları var.
Uluslararası tıp kongrelerinde ayakta alkışlanan cerrahları var Türkiye’nin.
Dünyada, alanında ilkleri başaran gencecik bilim insanları var. Gazeteciliği hâlâ, her şeye rağmen evrensel meslek ve etik kuralları çerçevesinde yapmaya çalışan habercileri var.
Çok var...
Tabii görmek isteyene, duymak isteyene.
İlgilenmek, takdir etmek isteyene.
KEŞKE...
Boğuşmadan yaşayabilsek...