Benim güzel çocuğum
.
Vatan Haber
Bir çocuk...
Simitçi.
Simit satarak, kuruş hesabıyla para kazanıyor.
Kim bilir kaç kardeşinin karnı doyuyor onun kazandığı kuruşlarla.
1 Mayıs eylemlerine polisin müdahalesi ile ortaya çıkan o can sıkıcı, can yakıcı manzaraların arasında ‘acı ve çaresizliğin fotoğrafı‘ olarak kazındı zihnimize simitçi çocuğun hâli.
Ne olay yerinin bir önemi var, ne çocuğun isminin.
Merak etmedim, araştırmadım.
Önemli değil çünkü.
Önemli olan şu:
Ekmek teknesi o tabla.
Karnını doyurmak, evine ekmek götürmek, yaşamak için simit satmak zorunda o çocuk.
Kuruş kuruş sürülen yaşamını devam ettirebilmek için.
“Başka bazı yaşıtları gaz bombası kapsüllerine hedef olup hayatını bile kaybederken, o tablasındaki simitleri kaybetti; dolayısıyla kendini şanslı hissetsin” türünden ahkâm kesecek olanınız çıkmaz öyle değil mi?
O göz yaşlarını, o hüznü, o çaresizliği bu tarz bir bakış açısı ile yok saymazsınız değil mi?
Çünkü bazı başka yaşıtları da özel okullarda okuyor, markalardan marka beğenemiyor giysilerini ayakkabılarını seçerken, yediği önünde - yemediği arkasında bir yaşam sürüyor.
Olsa olsa 15 - 20 TL’lik bir sermaye çocuğun kaybettiği.
Bazı başka çocukların günlük harçlığından az bir rakam.
Bazılarımız için bir öğle yemeğinde hesabın üstüne bırakılan bahşiş. Bazıları için o bile değil.
Ama bir çocuğun dünyası o tabladaki 20 - 30 simit. O gün için ‘her şey‘i.
Çaresizliği ondan zaten.
Gözünden yaşlar süzülürken, eline sünger alıp, yerden topladığı simitleri silip, temizlemeye çalışması da ondan.
Neredeyse her gün bir çocuğumuzun başına bir kötülük geliyor son dönemde.
Neredeyse her gün bir çocuğumuz ağlıyor. Ve maalesef birine biz ağlıyoruz.
Daha kötüsü...
O çocuk başkasının çocuğu olduğu sürece kafasını başka yöne çeviriyor çoğunluk.
Çoğumuz insanlık dışı bir duyarsızlığa teslim olmuş gidiyoruz.
O çocuğun bizim çocuğumuz olabileceği ihtimalini hiç aklımıza getirmeden.
Aslında o çocuğun bizim de çocuğumuz olduğunu hiç düşünmeden.
Ne yazık ki böyle...