Behzat Ç.’deki o cümle
.
Behzat Ç.’nin bu haftaki bölümünden bir repliği not aldım.
Şöyle...
Polis Müdürü Tahsin, Emniyet’e cinayet zanlısı olarak getirilen iki kişi ile koridorda karşılaşıyor.
İki kişiden biri, eski müsteşarın eşi.
Kadın üste çıkıyor. “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” diye çıkışıyor Müdür’e ve “Bunun hesabını sizden soracağım” diye bağırıyor.
Tahsin’in yanıtı kısa ve net:
“Suçsuzluğunuz ispatlansın, hesabını da sorarsınız.”
...
“Suçsuzluğunuz ispatlansın” diyor Polis Müdürü.
‘Suçunuz, suçlu olduğunuz’ değil, ‘suçsuzluğunuz, masum olduğunuz’ ispatlansın!
Evrensel kaidenin aksi yani.
Genel kural, “Bir insan, suçu kesin olarak kanıtlanıp, suçlu olduğu kesinleşmiş yargı kararıyla sabit görülünceye kadar masumdur” şeklinde malum.
Türkiye’de ise durum tersine yaşanıyor.
Bir suç ile itham ediliyorsunuz; ardından iddia sahibi iddiasını kanıtlamak ile yükümlü olmasına karşın, siz ‘suçsuz’ olduğunuzu ispat etmeye çalışıyorsunuz.
Behzat Ç.’nin yazarı Emrah Serbes, ülkedeki bu sıkıntılı duruma vurgu maksadıyla yazdıysa o repliği; ‘satır arası mesaj’ olarak çok ama çok başarılı.
Yok eğer yazdığı o cümlenin ciddiyetinin farkında değilse, o zaman durum vahim demektir. Türkiye’ye özgü tersliğin ne derece sıradanlaştığının, ne ölçüde kanıksandığının göstergesi olur böyle bir farkında olmama hâli.
Tabii daha da önemlisi...
Asıl ‘vahim mesele’, ekran başındaki milyonlarca izleyenden kaçının, o repliğin ardındaki bu büyük gerçeği fark ettiği.
Ertuğrul Günay’ı kutlamak lazım
Geçen hafta okumuşsunuzdur... Türkiye, ‘turizm’ alanında, uluslararası sektörel ödülleri adeta sildi süpürdü.
Bir bölgesinde yoğun terörist saldırıların yaşandığı, metropollerinde bombaların patladığı, neredeyse ‘toplumsal cinnet’i andıran şiddet eylemlerinin yoğun olduğu...
(Neyse; listeyi uzatıp can sıkmaya gerek yok.)
Hasılı, ilk bakışta aslında -özellikle de yabancı- turisti tedirgin edecek bir fotoğraf yansıyor Türkiye’den.
Buna rağmen, turizm sektörünü demek ki iyi yönettik ki, (sadece ödüller değil) sonuçlar gayet olumlu.
Dolayısı ile...
Genel ‘siyasetçi performansı’ sebebiyle zaman zaman çok sert eleştirdiğim Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ı, ‘bakanlık performansı’ndan ötürü tebrik etmek boynumun borcu.
Mevcut koşullarda böyle bir sonuç, ancak kutlanabilir.
Malum; marifet iltifata tabidir, iltifatsız marifet zayidir.
Yurdum insanının kapaklarla imtihanı
Buradan açıkça ilan ediyorum:
Önümüzdeki genel seçimlerde, vaatleri arasında, “Ülkenin ambalaj sanayii ile özel olarak ilgilenmek” olan bir siyasi parti çıkarsa karşıma; o partiye oy verebilirim.
Hatta tek vaadi, “Daha kolay açılan kapak, paket vs” olan partinin logosunun altına basar geçerim “Evet” mührünü.
O derece yani!
Üniversitelerin endüstriyel tasarım mühendisliği bölümlerinde, ‘kullanıcı dostu kapak / paket’ tasarlama dersi mecburi olmalı bu ülkede.
Başbakan’ın insan hakları ve demokrasi başlıklarındaki örneklemelerinden yola çıkarsak...
Helga süt şişesini kolayca açabiliyorsa, Ayşe de açabilmeli.
Hans yoğurt kabını zorlanmadan açabiliyorsa, Hasan da açabilmeli.
Michael ilaç kutusunun kapağını meşakkatsiz açabaliyorsa, Murat de açabilmeli.
Jane’in sorunsuz açtığı paketleri, kapakları, Jale de aynı şekilde açabilmeli.
Yurdum insanının ‘ambalaj imtihanı’ bitmeli artık.
KEŞKE...
“Keşke” sözcüğü bu köşedeki kadarıyla kalsa ve onu günlük hayatımızda pek fazla telaffuz etmek zorunda kalmasak.