Batı’nın tavrını bilmek şart
.
Türkiye’nin güney komşularında yaşananlara ilgisini tabii ki anlayışla karşılıyoruz.
Musul ve Başika konularındaki hassasiyetlerini de elbette gayet iyi anlıyoruz. Ancak mevcut durumda, Ankara ile Bağdat yönetimleri arasındaki görüş ayrılığı konusunda taraf olmak niyetinde değiliz.
Altını birazdan dolduracağım ama başlangıç olarak, batı dünyasının yaklaşımını bu şekilde özetlemek mümkün.
***
Bir yandan Suriye topraklarında sürdürdüğü Fırat Kalkanı Harekatı, diğer taraftan Musul ve Başika eksenli gergin gündem...
Türkiye’nin, yurt içindeki ile paralel olarak sınırlarının hemen ötesinde yürütmekte olduğu terörle mücadelenin sıcak başlıklarını takip ederken hepimizin bilmesi gereken bir nokta var.
Önemli, belirleyici bir nokta...
O nokta, ‘batının tavrı’.
Yani ABD liderliğindeki uluslar arası koalisyonun, Türkiye’nin tezleri ve hareket tarzına yaklaşımı.
***
19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren; önce Avrupa’nın önde gelen ülkelerinin, ardından da ABD’nin Ortadoğu politikalarını hatırdan çıkarmadan okumak gerekiyor bugünleri.
Evet, tarih tarihtir; geçmiş geçmişte kalmıştır ama o tarih, o geçmiş, bugüne ve geleceğe dair çok işaret, çok done barındırır bünyesinde.
Bugünü, düne bakmadan değerlendirmeye kalkmak; geleceği, dünü yok sayarak şekillendirmeyi denemek ne kadar akılcı olabilir ki?
***
Bölgenin kaderinde söz sahibi olan uluslar arası koalisyonun üyeleri, sadece insani kaygılar ile mi burada? Olabilir mi?
Dünyayı idare etmek iddiasıyla hareket eden büyük devletler, sahip oldukları süper güçleri, sırf bu bölge ülkelerinin menfaati doğrultusunda mı kullanıyor? Olabilir mi?
Dünyanın bu bölgesi kendi kendine terör yuvası olmuş, dünya devleri de kurtarıcı olarak gelmiş, her şeyi Ortadoğu coğrafyasında yaşayan ulusların daha mutlu olması için yapıyor öyle mi?
Uluslar arası koalisyonda yer alan güçlerin sahipleri; Türkiye’nin de içinde yer aldığı bu coğrafyanın iyiliğinden başka bir şey düşünmeden, kendi ülkeleri için hiçbir beklentileri olmadan hareket ediyorlar öyle mi?
Mümkün mü sizce bütün bunlar?
***
Yukarıda saydıklarım bir yakınma ya da sızlanma değil.
Türkiye, bu gerçeklerin bilincinde hareket etmeli. Yaşananları takip eden bizler de bu gerçekler ışığında izlemeliyiz gündemi.
Duygusal değil, realist olmak gerekiyor yani.
***
Görünen o ki, DEAŞ dosyasında sona yaklaşılıyor.
Parçaları birleştirince; birkaç yıl önce bu topraklarda üreyen (ya da üretilen), doğan (ya da yaratılan) örgütün, bölgesel etkinliğini kaybedeceği görülüyor. DEAŞ’ın yakın gelecekte sadece bireysel terör eylemleri yapabilen bir noktaya çekileceğini tahmin etmek güç değil.
Sonrasında da Irak ve Suriye’de yeni dönem, öyle ya da böyle, şekillenecek, şekillendirilecek.
***
Başladığım nokta ile bitireyim...
Ortadoğu’nun geldiği kritik dönemeçte, batılı ülkelerden müteşekkil koalisyonun şu yaklaşımını dikkatle not etmek gerekiyor:
- Türkiye ile Irak arasındaki ihtilafta taraf olmayacağız. İki ülkeden biri lehine ya da aleyhine pozisyon belirlemek gibi bir niyetimiz yok. Türkiye; sorunlarını, Irak merkezi yönetimi ile konuşup çözmeli. Ankara; adımlarını, Bağdat’ın onayını alarak atmalı.
Bilinmeli ki, batı dünyası bu noktada duruyor.