Başbakan ‘Özel’ bir mesaj mı aldı?
.
“Bir dalga, iki dalga, üç dalga, dört dalga filan... Bunlar toplumun huzurunu da doğrusu kaçırıyor. Bundan bizler de ciddi manada rahatsızız. Atılması gereken adımlar atılır, biter geçer. Ama bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe kusura bakmasınlar, bu dalgalarda bu ülke boğulur. Bu kadar bu iş bence uzatılmamalı.”
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu sözleri herkese, “Ne oluyor?” dedirtti.
Daha iki hafta önce, 28 Nisan’da MÜSİAD üyelerine hitaben, “28 Şubat sürecinde, bizim de sizlerin de neler yaşadığını bir biz biliyoruz, bir de Allah biliyor. Eğer bunu yapanlar, bunun mimarları, bunun mühendisleri, bunun kuklaları, piyonları deşifre olmazsa, eğer bunlardan hesap sorulmazsa, aynı felaketi biliniz ki çocuklarımız da yaşayacaktır, torunlarımız da yaşayacaktır“ diyen Erdoğan, geçen iki hafta içinde ne değişti de, 8 Mayıs akşamı, “Bu dalgalarda bu ülke boğulur” deme noktasına geldi?
Madem herkesin aklında, “28 Nisan ile 8 Mayıs arasında ne oldu da Başbakan böyle konuştu?” sorusu var, bir tahminde bulunabiliriz sanırım.
1 Mayıs Salı günü...
Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile tam üç saat 10 dakika süren bir görüşme yaptı malum. İkilinin o randevusunda, Orgeneral Özel’in 7 Mayıs Pazartesi günü başlayan planlı ABD ziyaretinin gündemindeki uluslar arası güvenlik başlıklarının masaya yatırıldığını tahmin ediyorduk.
Şimdi; 1 Mayıs randevusunda, Genelkurmay Başkanı’nın 28 Şubat soruşturmasına ilişkin görüşlerini de Başbakan’a aktardığını tahmin edebiliriz. Ve tabii, ‘Özel’in görüşleri’nin, soruşturma sürecinin TSK’da yarattığı rahatsızlıktan müteşekkil olduğunu da...
Önümüzde duran... Geçen yıla göre neredeyse hiç seslendirilmiyor olsa da, önümüzde durmaya devam eden soru şu:
TSK’da; Orgeneral Özel’in selefi, müstafi Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Işık Koşaner‘in koltuğunu erken terk etmesine neden olan ‘rahatsızlık’, Koşaner’in istifası ile birlikte ortadan kalktı mı?
Bu sorunun yanıtı “Evet” ise... Yani Ergenekon ve Balyoz davalarında yaşananların Silahlı Kuvvetler personeli üzerinde yarattığı gerginlik, Koşaner’in görevden ayrılmasıyla son buldu ise sorun yok. (Böyle düşünüyorsanız, yazının devamını okumanıza gerek de yok zaten.)
Ama yok eğer...
Başta Ergenekon ve Balyoz olmak üzere, emekli ya da muvazzaf TSK mensuplarının yargılanmaya devam ettiği davaların, Genelkurmay eski Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un ‘silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek’ suçlamasıyla tutuklanması noktasına kadar varması...
Üzerine bir de 28 Şubat tutuklamalarının gelmesi ile birlikte, üniformalıların rahatsızlığı, artarak devam ediyorsa...
TSK’nın başındaki ismin, bu rahatsızlığı, sorumlu bulunduğu yönetici olan Başbakan’a iletmesine şaşırmamak gerekir.
TSK’nın komuta kademesi, yıllardır, “Biz kimse yargılanmasın demiyoruz. Suçu olan varsa, cezasını çeksin. Bizim istediğimiz, yargı sürecinin bir an önce tamamlanması, TSK’nın bir suç şebekesi gibi gösterilmemesi, TSK mensuplarının tutuksuz yargılanmaları, kamuoyu önünde rencide edilmemeleri ve aileleriyle birlikte mağdur olmamaları” diyor.
23 Nisan resepsiyonunda, yargı ile bilgi paylaşımı konusunda gereğini yaptıklarının altını çizen Orgeneral Özel’in de, Başbakan’a, aynı sıkıntı ve beklentiyi seslendirmiş değil, seslendirmemiş olması garipsenebilir.
Dolayısıyla...
Göreve geldiği günden bu yana hükümet ile uyumlu çalışma konusunda hiçbir tereddüte yer bırakmayan...
Verdiği birkaç yazılı röportaj dışında konuşmayan...
Komuta kademesinden hiçbir silah arkadaşının münferiden açıklama yapmasına ortam da sağlamayan Genelkurmay Başkanı Özel’in, baş başa görüşmede Başbakan’a iletmiş olması muhtemel rahatsızlığın, Erdoğan tarafından makul karşılanması da şaşırtıcı değil.
Son günlerde - farklı konularda - art arda gelen açıklamaların (fay hatlarında biriken enerji misali) Genelkurmay Karargahı’nda bir gerginliğin varlığına işaret ettiğini de gözden kaçırmamak gerekiyor.
Tahminim şu:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bu dalgalarda bu ülke boğulur” çıkışıyla, TSK’dan (kuvvetle muhtemel) kendisine iletilen mesajı önemsediğini göstermiştir.
Zaten Erdoğan - yazının ilk paragrafında aktardığım - açıklamasında, “Bundan bizler de ciddi manada rahatsızız“ diyor.
“Bizler de...”
Yani, birileri rahatsız. “Bizler de” rahatsızız.
KEŞKE...
Habercilere, “Yazmadan önce neden arayıp bize de sormadınız?” diye sitem eden haber kaynakları, arayıp soran gazetecilerin ‘özel haber’lerinin kutsiyetine saygı göstermeyi bilebilseler.