Aynaya bakmayı sevmek ya da sevmemek
.
Yunan, sevmez bizi.
İngiliz’in hep gizli emelleri vardır bu topraklar üzerinde.
Fransız, düşmandır ezelden beri.
İran rakip görür, istemez güçlenmemizi.
Suriye dost görünür ama hep kuyumuzu kazar.
Irak, oldum olası riyakardır.
Rus, duruma göre dost görünür ama hayatta istemez palazlanmamızı.
Alman, nefret eder bizden.
Türki Cumhuriyetler adını verdiğimiz Orta Asya devletleri nankördür.
İtalyan, zaten fırsat kollar kanımızı emmek için.
Avusturya, Viyana kapılarına dayanan ceddimizin intikamının peşindedir yüzyıllardır.
Danimarkalı haz etmez, Sırp ters bakar.
Amerikalı zaten her taşın altındadır.
Ermeni’yi hiç söylemiyorum bile...
Gün oldu, Kıbrıs Türkü ile bile karşı karşıya geldik.
İsrailli sevmez, Arap sevmez, Anglosakson sevmez, Slav sevmez.
Şu koca dünya üzerinde kimse sevmez mi bizi?..
Kimse mi sevmez arkadaş?..
Belki biraz; Çinliler, Japonlar, Eskimolar, Kızılderililer... Bilemiyorum.
Kanadalılar, Güney Amerikalılar, Avusturalyalı ve Yeni Zelandalılar ile Afrikalılar belki biraz da... Onu da bilemiyorum.
Sorun ne biliyor musunuz?..
Şu yukarıdaki listeyi alın elinize, çıkın sokağa, sorun önünüze gelene.
Sevenleri bilemem ama “Bizi sevmez”ler listesine tereddütsüz katılır 10 kişiden en az 8’i. “En az” diyorum...
Böyle yetiştik çünkü. Böyle yetiştirildik.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” diye büyütüldük.
‘Neden’ini, ‘niçin’ini de hiç sormadık, sorgulamadık.
“Gerçekten bu kadar çok mu sevmeyenimiz?” diye düşünmedik hiç.
“Gerçekten sevmeyenimiz bu kadar çok, sevenimiz neredeyse yok ise, neden acaba?” diye sorgulamadık.
“Haydi diyelim ki bazı örnekler gerçek... Tamam, bazıları sevmiyor bizi ama hepsi mi be kardeşim?” diye bir muhasebe yapamadık hiç.
“Neden olmasın Türk’ün Türk’ten başka dostu?” diye düşünmeye yeltenmedik bile.
Hep kendimizi haklı gördük. Başkalarını ise hep ‘hin’ bazılarını ‘hin oğlu hin’.
“Bu coğrafyanın kaderi” dedik.
“Jeo-stratejik konumumuzun bedeli.”
Kimimiz, “Biz Müslümanız diye sevmiyor Hristiyanlar ile Museviler” dedik; kimimiz, “Osmanlı’nın acısını çıkartıyorlar bizden hala” diye belledik.
“Birinin bu kadar çok sevmeyeni varsa, sorun (ya da sorunun en azından bir bölümü) o ‘sevilmeyen’de de olabilir mi acaba?” sorusunu, değil yüksek sesle ifade etmek, kendimize bile söylemekten kaçtık.
Eurovision Şarkı Yarışması’nda hep birbirine verdi en yüksek puanları ‘gavur(!)lar’.
Biz Türküz, Müslümanız diye penaltılarımızı çalmadı, ofsayt bayraklarını kaldırmadı, gollerimizi vermedi hakemler yıllarca.
‘Biz’i kimse sevmedi. Hala da sevmiyor.
Biraz ‘seven’ varsa...
Yok, sevmiyordur aslında!
Yok, yok; olsa olsa, ‘sever görünüyor’dur.
Bir menfaati vardır kesin, o yüzden öyle görünüyordur!
Neredeyse hepimiz böyleyiz.
Pekiyi hiç soruyor muyuz kendimize,
“Biz, bizi... Biz birbirimizi seviyor muyuz da, başkalarından bizi sevmelerini bekliyoruz?” diye.
Soruyor muyuz?..
NOT: ‘Bir ulusun bir diğerini sevmesi ya da sevmemesi’ şeklindeki ifadenin, bu bakış açısının garipliği, hatta saçmalığını bir yana bıraktım bu yazıda.
24 Ocak
19 yıl önce bugün... 24 Ocak 1993’te, Uğur Mumcu’yu öldürdüler Ankara’da.
11 yıl önce bugün... 24 Ocak 2001’de Gaffar Okkan’ı öldürdüler Diyarbakır’da.
İlk bakışta taban tabana zıt dünya görüşlerine, 180 derece ters ideolojilere sahip olduklarını düşünebilirsiniz Mumcu ile Okkan’ın.
İlk, doğrudan ama sığ bakışta...
Uğur Mumcu bu ülkenin daha iyi, daha sağlıklı, daha mutlu bir geleceğe sahip olmasını istiyordu. Öldürüldü.
Gaffar Okkan bu ülkenin daha güçlü, daha huzurlu, daha hak ettiği bir geleceğe sahip olmasını hedefliyordu. Öldürüldü.
Mumcu’nun ‘gerçek katilleri’ bulundu mu?
Görünen cevap “Evet” olabilir ama dikkat edin, ‘gerçek’ katilleri soruyorum.
Ya Okkan ve korumaları ile şoförünün ‘gerçek’ katilleri?..
“Gerçek katilleri” diyorum, ‘gerçek’!
Bir de 24 Ocak kararları var değil mi bu ülkenin yakın geçmişinde?
Asıl ‘24 Ocak kararları’ hangisi acaba?
O bilinen, ekonomi ile ilgili olanlar mı?..
Yoksa (başka tarihlerde başka değerler için alınanlar gibi) Mumcu ve Okkan’ın infaz kararları mı?