Ankara’da bir garip olay
.
Vatan Haber
Şimdi size bir hikaye anlatacağım...
Gerçek bir hikaye... Bir tanıdığın başına gelenler...
Anlatmak kolay olsun diye bu yazıda “Ahmet” diye adlandırayım o tanıdığı.
Bizim Ahmetler’in bir kedisi vardı.
Ailenin 12 yıllık üyesi.
Hastalandı geçenlerde.
Önceki gün de öldü.
Veteriner kliniğindeki ameliyat masasından kalkamadı.
Her evcil hayvan sahibi gibi Ahmet de çok üzüldü kedisinin ölümüne.
Veterinere, Ankara’da hayvan mezarlığı olup olmadığını sordu.
Ülkenin başkentinde bir hayvan mezarlığı yoktu.
Ahmet aldı dört ayaklı dostunun cansız bedenini, çıktı klinikten.
Ailece veda etmek istediler ölen kedilerine.
Nereye gömeceklerini bilemediler...
Eşe dosta sordular. Biri akıl verdi...
Ağaçlandırılmakta olan, yeni bir fidanlıkta karar kıldılar. Uygun bir yere gömmeye karar verdiler kediciği.
Karşıyaka Mezarlığı’nın arka sırtında, çevre yoluna bakan kesimde ve ana yolun hemen kenarında bir gecekondu mahallesi, sözünü ettiğim yer... Ovacık Beldesi.
Adaklık kurban satışı ve kesiminin yapıldığı bir bölge...
Gündüz gözüyle, kendi otomobilleriyle gittiler. Kazma küreği alıp, yolun hemen kenarında, iki ağacın arasına küçük bir çukur açtılar ve vedalaştılar ölen kedileriyle.
Ahmet evine döndü, aradan sadece üç saat geçmişti ki, kapı çaldı.
Gerisini bizim Ahmet’in ağzından dinleyelim:
- Kapıyı açtım, karşımda iki sivil polis... Hakkımda ihbar olduğunu söylediler. İlk anda anlamadım ne olup bittiğini. Konuyu söylediklerinde rahatladım. Anlattım yaptığımızı. Kedimizin ameliyat sırasında öldüğünü, Ankara’da bir hayvan mezarlığı olmadığı için oraya gömdüğümüzü söyledim. Güpegündüz, herkesin görebileceği bir yer olduğunu, gizlimizin saklımızın olmadığını da anlattım.
“O zaman buyurun, önce veterinere gidelim” dediler.
Şaşırdım ama elbette “Tamam” dedim, gittik. Veteriner de şaşırdı yaşanana. Bizim kedinin ‘ölüm raporu’nu aldık veterinerden.
Oradan çıktık, “Kediyi gömdüğünüz yere gidiyoruz” dediler. Yer göstermeye...
Birkaç saat önce bizim kedicik ile vedalaştığımız yere geldiğimizde gözlerime inanamadım.
Her tarafta polis araçları ve farklı birimlerden ekipler vardı.
Terörle Mücadele, Bomba İmha, Olay Yeri İnceleme ve Cinayet Masası...
Bomba imha uzmanları benimle birlikte tam gömdüğümüz noktaya geldi. “Bubi tuzağı olmadığından emin olmamız lazım, prosedür böyle” dediler.
Ben bir yandan olayın şaşkınlığını yaşamaya devam ederken, bir yandan kürekle, kedimizi gömdüğümüz yeri kazdım. Soğuğun etkisiyle, toprak, geçen birkaç saat içinde sertleşmişti. Neyse ki, kumaşa sarıp gömmüştük hayvancağızı. Kazıp çıkarttım.
Herkes rahatlamıştı.
“Olay bitti, artık gidiyoruz” diye düşünürken, zannederim bölgeden sorumlu karakolun polisleri geldi. Konuyu savcılığa intikal ettirmek zorunda olduklarını söylediler. Nöbetçi savcı ile görüştüler. Savcı, polisin kendisine aktardığı bilgilerden sonra ifademe başvurmaya gerek görmemiş.
Bizim masumane ve duygusal ‘kedi cenazesi’ işi, işte böyle bir ‘alarm’a dönüştü ve konu saatler sonra bu şekilde sonuçlandı.
Şimdi...
1.) Anlaşılıyor ki vatandaşta, gördüğü şüpheli bir olayı hemen polise bildirme bilinci oluşmuş. Gayet olumlu bir gelişme.
2.) Ankara Polisi, kendisine gelen ihbarlar konusunda ne denli titiz davranıyor, bu da ortaya çıkmış oldu. İkinci olumlu gelişme.
3.) Demek ki polis, bir otomobilin plaka numarasından yola çıkıp, MOBESE kameraları gibi teknolojik imkanları da kullanarak, istediği kişiye birkaç saat içinde rahatlıkla ulaşabiliyor. (Zaten biliyorduk ama bir kez daha kanıtlanmış oldu.) Bu da üçüncü olumlu gelişme.
Pekiyi o zaman...
Mesela;
Tam da bu olayın yaşandığı saatlerde Ankara’nın göbeğinde, Tandoğan Meydanı’nda çevreye tabanca ile ateş açan iki kişi, olayın ertesi sabahı itibariyle neden hala bulunabilmiş değildi? (Umarım bu satırlar yazılırken o kişilere ulaşılmıştır.)
Hem eş zamanlı hem de son olay olduğu için bu örneği verdim.
Yoksa (sadece Ankara’da değil, ülkenin her yerinde) daha neler var hepimiz biliyoruz.
Faili meçhul kalan olaylar... Kimliği belirlenemeyen şahıslar... İzi bulanamayan kaçaklar... vs... vs...