44
.
Vatan Haber
4 Mayıs’tan düne, yani 27 Haziran’a kadar PKK terörüne verilen şehitlerin sayısı bu.
Yazıyla, kırk dört.
55 günde 44 şehit verdi bu ülke.
Subay, astsubay, uzman çavuş, er, polis, korucu...
55 günde 44 can.
Neredeyse her güne bir şehit.
Evet, Suriye krizi önemli.
Evet, Aziz Yıldırım ve şike davası önemli.
Evet, Özel Yetkili Mahkemeler konusu önemli.
Kürtaj gündemi, sezeryan konusu önemli, evet.
Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını devralacak olması, depremler, sel felaketleri, Avrupa Futbol Şampiyonası...
Tamam hepsi önemli, hepsi haber.
Hepsine tamam.
Pekiyi söyler misiniz bana; hangi gelişme, hangi olay, hangi haber, yitip giden bir ‘can’dan daha mühimdir?
Bir ‘can’dan daha ‘can alıcı’, bir insanın ‘hayat’ından daha ‘hayati’ ne olabilir, söyler misiniz?
Aldığı emir üzerine ölüme giden bir uzman çavuşun evladı için...
Verilen görevi yerine getirirken canını veren bir polisin annesi için...
Bataklığı kurut(a)mayıp, “Sen git sivrisinekleri öldür” diyenlerin talimatı doğrultusunda yaşamını yitiren bir subayın kardeşi için...
Şehit olan;
bir korucunun eşi,
bir erin babası,
bir astsubayın nişanlısı için, dünyanın en önemli meselesi, en mühim haberi olsa ne ifade eder ki?
Sadece şehitler mi?..
PKK’nın kaçırdığı ve kaç gündür örgütün elinde rehin, nerede, ne durumda olduğu bile hatırlanmayan...
Kaç kişi oldukları, görevleri, isimleri dahi resmi makamlarca tam olarak açıklanmayan insanlarımız var bir de.
Sizin unuttuğunuz, bizim unuttuğumuz; ailelerinin, yakınlarının, sevenlerinin ise hergün, her saat düşünmekten bitap düştüğü... Habersiz geçen hergün, her saat ölüp ölüp dirildiği insanlarımız.
Teröristler kamera karşısına geçirip, birkaç cümlelik konuşmalarını kaydedip internetten yayınlayacak ki, en azından hayatta olduklarından haberdar olabilelim.
Yetkililere soruyorsunuz... Tek aldığınız, “Merak etmeyin, nerede olduklarını sürekli takip ediyoruz. İstihbarat birimlerimizin, kaçırılan insanlarımızın attıkları her adımdan haberi var” türünden gayrıresmi ve off the record beyanatlar.
Unuttuğumu düşünmeyin.
Gazilerin yaşadıkları, o insanların değişen yaşamları ve bir daha dönüşü olmayan gerçekleri münhasıran bir başka yazının konusu...
Vaziyet böyle olunca, yazıya noktayı başka türlü koyamıyorum:
Yusuf Hayaloğlu’nun; Ahmet Kaya’nın sesinden zihnimize kazınan o dizelerindeki gibi...
Gözüm yaşarıyor...
Ciğerim yanıyor...
Göğsüm daralıyor,
Yüreğim kanıyor.
Not: Şiirin, “Olmasaydı sonumuz böyle” dizesini özellikle yazmadım. Bu işin ‘son’u bunca yıldır olamadığı, o ‘son’ bir türlü gelemediği için.
Keşke...
Doğru sözleri çoğunlukla yanlış insanlar söylemese.