YouTube’a resmi veda
.
YouTube’a resmi vedamı, bir ikindi çayının eşliğinde, özellikle Şafak Pavey’in ‘Anne’ belgeseli ile yaptım. Pavey’in Gezi’de hayatlarını kaybeden gençlerin anneleriyle gerçekleştirdiği bir belgesel bu. Unutmayalım ki bu ülkenin çocukları, bizim çocuklarımızdı onlar, bir ‘savaş’ ortamında katledilmediler! Beter bir zihniyetin fişeklemesiyle, o zihniyetin hırsı, kibri ve öfkesiyle yok edildiler.
Bir kez daha tekrarlamakta fayda görüyorum: ‘Yazıklar olsun!’
Çocuklar ve kadınlar
Suriye’deki ‘çocuklar, kadınlar’ diye otomatiğe bağlanan ekran güzellerinden de bu belgeseli seyretmiş olmalarını diledim. Seyretmelerini ve bir kez daha düşünmelerini... ‘Suriye’deki çocuklar, kadınlar’ diye hükümetin ne olduğu belli olmayan tutarsız dış politika kararlarını desteklerken, kendi ülkelerinde hangi acıların üzerinde züccaciye dükkânındaki fil gibi gezindiklerini fark etmelerini. Ya da sadece hatırlamalarını. İşlerine gelmese bile. Sonradan yiyecekleri fırçaları göze alarak, vicdanlarıyla hatırlamalarını istedim o günleri.
Yanlış anlaşılmasın, Suriye’deki çocuklar ve kadınlar elbette çok önemli. Yaşam ve yaşatmak önemli. Savaşın dili, yeryüzünün neresinde olursa olsun elbette beter bir dil. Ama durduk yere kafa karışıklığına (ve kafaları karıştırmaya) da hiç gerek yok. Aylardır ait olmadığımız bir savaşın içine çekilmek zorunda kaldık ve son tanık olduklarımızla orada dönen hesapları da bir biçimde öğrendik... Ne yazık ki öğrendik. Üstelik öğrenmememiz gereken bir şekilde. Nereden tutmaya çalışırsanız çalışın elinizde kalacak bir biçimde.
Perşembe gecesi ekranlarda yaşanan tartışmaları, getirilen yasaklar eşliğinde izlemişsinizdir. İçler acısıydı. Böyle bir ülkede yaşıyor olmanın ağırlığı, eğer gerçekten vicdan sahibiysek, hemen hepimizin üzerine çökmeli. Geçiştirilmemeli. Sözün tükenip gittiği yerin altı kalın kalın çizilmeli.
Lime lime olmuş bir ‘devlet’ yapısına hâlâ ‘vatan millet’ kılıflarıyla yapışmak isteyenlere ise, yok yok, Nâzım’ın destanını azıcık çıtlatmakta fayda var:
‘Ya insanda yürek dediğin taştan olacak, yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin.’
(Resmi açıklamalara göre bu yaşanan son kriz Kuvayı Milliye ruhunu ateşleyecekmiş ya... Oldu. Madem bu kadar ısrarlılar, bu ruhun gerçekte ne olduğunu da hatırlasınlar bir zahmet. En azından Nâzım’ın o eşsiz destanını okuyarak.)
Bu hâlde seçime gidiyoruz. Gidelim bakalım.
Onun için de söylenecek bir türkümüz var elbette:
Yangın olur biz yangına gideriz!