Yeni Türkiye’de ‘adaleti’ istemek
.
1965 yılında sinemaya uyarlanan bir öyküden bahsetmek istiyorum size. Burt Lancaster, ABD’nin en önde gelen yazarlarından biri olan John Cheever’ın ölümsüz öyküsünün kahramanı Ned Merill’i canlandırmaktadır. Bir komşusunun havuz kenarında güneşlenmekte olan Ned, bir hayal kurar. Havuzdan havuza atlayarak kendi evine ulaşmayı hayal eder. Evine ulaşması için 15 evin havuzunu yüzerek geçmek durumundadır.
Biz okurlar için heyecan verici bir başlangıçtır bu. Hemen serüvene dahil oluruz. Ancak daha sonra bu havuzların neyi temsil ettiğini de düşünmeye başlarız. Yüzme havuzu, Cheever’ın ustalıkla örttüğü bir rüyayı temsil eder: Şu meşhur ve meşum Amerikan rüyasını! İyi bir fikir olduğunu kabul edersiniz. ‘Bir havuzun varsa başardın Ned, başardın, oğlum, başardın!’ mesajını vermektedir Cheever, inceden inceye.
Keşke iş burada bitse!
Ancak iş burada bitmez. Bu konfor vaat eden zengin rüyanın bir de arka yüzü vardır. Kahramanımızı daha net görmeye başlarız. Umulanın tersine öykü giderek karanlık bir hal almaya başlamıştır. Sanki Amerikan rüyasının sırları tek tek dökülmektedir. Öykünün atmosferi tamamen değişir. Fırtına, kara bulutlar, yağmur, çamur... Olumsuz sayılabilecek ne ararsanız öyküye dolmuştur. Oysa başta her şey ne kadar güzeldir! Zamanla komşuların ilgisi bile değişmiştir. Bir tuhaflık vardır, bir tuhaflık... Yolunda gitmeyen bir şeyler.
İşin aslı Ned iflas etmiştir; her anlamda. Ne olduğu belli değildir. Gel zaman git zaman Ned amacına ulaşır, son havuzu da geçip kendi evine gelir ancak kapılar kilitlidir, ev bomboştur. Ned gerçekle yüzyüze gelmiştir. Öykü, adamın tek bir gününü değil tüm hayatını anlatır aslında. Karısı tarafından terk edilmişliğini, işteki iflasını vb. Gerçekle yüzleşmesini görürüz Ned’in... Üzülsek de boştur. Ned bir fantezi dünyasında yaşamış ve biz okurları da buna ortak etmiştir.
Gelelim bizim hayallere
Yeni Türkiye sözünden ben biraz bizim Ned’in hallerini anlıyorum. Hayalsiz insan elbette olmaz. Hatta hayalsiz gerçek olmaz! Ancak gerçekleri atlayıp direkt fanteziler dünyasında yaşamaya başladığınızda, çok eğlenceli olacağını düşündüğünüz yolunuz kısa bir süre içerisinde bir kâbusa dönüşebilir ve sonunda kaçıp durduğunuz gerçeklerle, o ya da bu şekilde burun buruna gelebilirsiniz.
‘Gökdelenlerin varsa başardın Türkiye’ hayallerinin, ülkenin yaşadığı adaletsizlik, yolsuzluk ve karmaşa gerçeği karşısında nereye denk düşeceğini yakında göreceğiz. Başta da o gökdelenleri hayatları pahasına oraya diken gerçek emeğin (ucuz emeğin) aslında yaşamlarımızda neye denk düştüğünü fark ettiğimizde. Yani cilanın sırları iyiden iyiye dökülmeye başladığında...
Ve daha neler neler. (Fezlekelere ne dersiniz, örneğin? Bu fezlekelerdeki gerçek niçin bizlerden kaçırılıyor?)
Sahi birisi başarmak falan mı dediydi?
(Meraklısına: Yüzücü, kıymetli yazarımız Tomris Uyar tarafından dilimize aktarılmıştır. Öykünün yer aldığı kitabı aynı adla Everest Yayınları’ndan edinebilirsiniz.)