Yeni insan
.
Geleceğin anlaşılması kolay, hazmetmesi güç, ‘yeni insan’ tipine dün akşam İzmir’den dönerken rastladım yine.
Alüminyum çantası, bahar dalı rengi eşofmanı, gıcır gıcır spor ayakkabıları ve sarı fönlü saçlarıyla önüme kurulup oturduğunu, onun o gürleştikçe çatlayan sesini duyuncaya kadar fark edememiştim.
Ama an o andı.
Sevdiğim bir dostumla İzmir Fuarı’ndan dönüyorduk ve laflamaya başladık. Daha uçak motorunu bile çalıştırmamıştı.
Çocuk azarlar gibi
Derken yeni insanın çakmak çakmak, çocuk azarlayan ve başparmak sallayan sesi duyuldu:
‘Yeter artık be. Kesin şu gürültüyü. Nedir bu!’
Biz dostumla birbirimize baktık. Daha bismillah, 3 ya da 4 cümle sarf etmiş, fuarın coşkusuna bile gelememiştik.
Herhâlde bizde bir hata var deyip susmaya çalışırken o esnada gürlemeye başlayan uçak motoru zaten her şeyi bambaşka boyuta taşımaya yetti.
Bu boyutta konuşmaya devam ettik. Buna karşın o sırada yeni insanın karşı koridorunda oturan bir adam bizi göz hapsine almıştı bile.
Şaka gibi falan derken, yolculuk devam etti. Bereket yol kısacıktı. Uçak motorunu stop ettirdiğinde, tam uçaktan inerken yeni insan, boynundaki şık yastığı, gözündeki afili siyah maskeyi çantasına tıkıştırmaya başlamıştı bile. O sırada gül kurumsu şalı yere düştü.
Mağrur mağduriyet
‘Şalınız’ dedim, ‘yere düştü.’ Sonrasında da kendisini rahatsız ettiğimizi söyledim, şaka yollu. Böylesi bir durum ancak zaman aşımına uğratılarak şakayla geçiştirilebilirdi. Ama yeni insan söylediklerimi çok ciddiye almışa benziyordu.
‘Ha, evet’ dedi bir uyku mahmurluğunda ve neden olduğunu bilemediğim bir mağrurlukla. ‘Başlangıçta gürültü yaptınız ama sonra kendinize geldiniz ve sustunuz!’
Vay! Cevap müthişti. Bu kibir bana öykülerde gezinen tuhaf kahramanları çağrıştırdı o anda. Dayanamadım, aynı öykülerde gezinen başka tuhaf biri gibi bir cümle sarf ettim idam sehpama yürüdüğümü bilerek:
‘Madem uyku sorununuz vardı, keşke geceyi bir otel odasında geçirseydiniz.’
Ve karşı taraftan beklenen söz, bir balkon ruhu edasıyla şarabi bir akşamın fırtınaya tutulmuş sesiyle çıkıverdi o zaman:
‘Şıllık!’
Tam da böylesi bir hakaret beklemeliydim! İşin rengi böyle olunca karşı tarafın mağduriyet cümlesini de beklemeye başladım.
Ve elbette o da hemen geldi:
‘Hem şıllıksın hem de saygısız. İnsan yaptığı terbiyesizliği düşünür, utanır ve susar.’
Sonrasında mı? Sonrasında elbette yandaşlar geldi. Şu koridorda oturan gardiyan adam.
‘Takmayın siz bunları’ diyebilecek mizaçtaki o adamı bir silüet gibi seçtim körükte, bir başka bahar dalı gibi.
Ve bu yeni insan tipine şimdilik veda ettim. Yani, kısa bir süreliğine.