Yaşadığımız kent, ülke, yeryüzü...
.
‘Gökyüzü de, Haliç de, kent de daha kirli,
1995, bir bahar aydınlığı ile başlamıyor.
Yaşadığımız kent, ülke ve yeryüzü ölümler, kıyımlar, savaşlar, haksızlıklar, ilkellikler, kirlilikler, çirkinlikler içinde.’
(Onat Kutlar’ın 1 Ocak 1995 yılında Cumhuriyet’te yayımlanan son yazısından. Kutlar o sırada yaralandığı bombadan ötürü, hastanede, ölüm kalım savaşı veriyordu- Onat Kutlar’a Mektup Var, Haz. Hülya Uçansu, Doğan Kitap)
***
1936 yılında Gaziantep’te doğan Onat Kutlar’a, bugün yaşasaydı 80 yaşını geride bırakmış olacak olan Kutlar’a, dostlarından 80. yaş armağanı olarak bir kitap çıkageldi. Tam da ben onun ‘Çevirmen’ adlı denemesini kim bilir kaçıncı kez gençlerle paylaştığım sırada. ‘Bakın gençler bu deneme, yaşamda barış adına, bizlere o kadar çok şey fısıldıyor ki’ derken.
Kitaptaki fotoğraflara baktım, yazılanları hızla gözden geçirmeye çabaladım. Sonra Vecdi Sayar’ın ‘Onatlı yıllar’ yazısına takıldım kaldım. Vecdi Sayar’ın Onat Kutlar’ı anarken gözünden geçen ışığa tanık olduğum için belki de. İnsan kayıp gitse de, yılların ardından dostlarının gözünde böyle bir ışık olmalı dediğim için sanırım...
Vecdi Sayar, Mart 2016’dan eski dostuna seslenirken Türkiye’nin yakın sinema tarihini de yansıtıyor, ‘en güzel günlerimdi’ diyerek sinema ve Onat Kutlar’ı isyancı bir baharın temel taşları olarak gözler önüne seriyor.
Bugünden o günlere bakarken, ‘70’lerin politik tartışmalarıyla vakit kaybetmiyor (!) sinemacılarımız’ diyor Sayar. ‘Mücadelelerinin odağında devlet desteğini yitirmemek var.’ Devlet destekli sinemacılarımız, evet ya onlar var! (Devlet destekli sinemacılar konusu sayfalarca sürecek bir yazının sadece başlığı olabilir.) Ama Vecdi Sayar hemen ekliyor da: ‘Elbette, çok farklı bakan sinemacılar da var. Onların işlerini görseydin, iftihar ederdin. Evet, övünmeye hakkın var, hem de nasıl... Bir kuşak Sinematek’te yetiştiyse, sonraki kuşaklar da İstanbul Film Festivali’nde yetişti. İkisi de senin çocuğun değil mi?’
Sinematek ve İstanbul Film Festivali... İkisini düşündüğümüzde, içimizden baharlarla geçen Onat Kutlar... Reklâmlarda arkasında Maslak Ormanları’nın kıyımının gözdesi gökdelenleri milli değer sayan müteahhitler varken, bugün, hâlâ bu sinema efsanesinin ustalarını konuşabiliyorsak, hiçbir şey boşuna değildi demek de kaçınılmaz oluyor. Buna karşın, oralardan bugünlere, buralara mı varılmalıydı sorusu ise sanata, kültüre, barışa, yaşama, demokrasiye inanan hemen hepimizin soluklarını kesen soru olarak eşikte durmaya devam ediyor, edecek.
Vecdi Sayar diyor ki mimarı oldukları ‘Uluslararası İstanbul Film Festivali’ için:
‘Geceler boyu program üzerinde çalışmamızı, biletlere yer kuponları zımbalayışımızı unutamam...’ Sonra da o güzel cümlelerle bitiriyor yazısını: ‘Aydın namusu, aydın sorumluluğu deyince ilk akla gelen birkaç isimden birinin yakın arkadaşı, mücadele arkadaşı olmanın onurunu taşıyorum, taşıyacağım. Yaşamımın sonuna kadar...’
‘Alacakaranlığın iyiden iyiye karanlığa dönüştüğü bugünden’ diye sesleniyor Vecdi Sayar, Onat Kutlar’a. Ankara bombalamasının bir yıl üstüne ülkenin üzerine düşen karanlığı yeniden hatırlarken... Ve ne yazık ki, nicelerini. Ölümleri, kıyımları, savaşları, haksızlıkları, ilkellikleri, kirlilikleri, çirkinlikleri... Hatırlarken.