Tüm Kitaplar!
‘Kağıttan yapıldınız ve kağıda döneceksiniz.’
Yaşamının bir dönemini toplama kampında geçiren Alman yazar WalterMehring’in bu sözüne, Kütüphane Haftası’nı geride bıraktığımız bu günlerde, bir kitabın içinde rastladım. ‘Kitap Yakmanın Tarihi’ Everest Yayınları’ndan mürekkebi kurumadan elime ulaştı. Fransız yazar Lucien X. Polastron’un Aziz Ufuk Kılıç tarafından dilimize aktarılan kitabı, sadece ‘kitap yakmanın’ değil aslında insanlık tarihini yansıtması açısından da meraklılarınca keşfedilmeyi bekliyor.
Polastron, yukarda alıntıladığım Mehring’in sözünü kitabın önsözünde ele alıyor. Berkley’li ünlü sosyolog LeoLöwenthal’a atıfta bulunarak, onun Caliban’ın Mirası adlı denemesinde trajik sonlu kütüphaneleri sıralarken aslında insanlık psikanalizinin taslağını nasıl da çıkardığını hatırlatıyor.
Kitap yakmanın tarihi
Kitap yakmak, kütüphaneleri yok etmek, el yazmalarını katletmek, bununla bağlantılı olarak müzelere saldırmak, heykelleri yağmalamak insanlık tarihinin (aslında insanın trajik tarihinin) vazgeçilmezleri. Sezar’ın İskenderiye Kütüphanesi’ne yaptıkları, Haçlılar’ın Bizans İmparatorluğu’nun heykellerine, el yazmalarına ve kitaplarına yaptıkları, yakın geçmişte ABD ordusunun Irak’taki müzelere yaptıkları, bugün IŞİD’ın yaptıklarıyla çok da farklı değil, bu yüzden. Elbette İstanbul’un fethi sırasında da benzer bir tablo mevcut. Haçlı ordularındaki gibi kitap yağmalanmasa da, bu paha biçilmez yapıtların kaçırılmalarına, tahrif edilmelerine göz yumulmuş olması bile insanı tuhaf hislere sürüklüyor.
İnsanın trajik tarihi dedik ya, bu bir yazgı gerçekten de. En azından kitabın satırları arasında gezinirken bunu hissediyorsunuz. Arap-Müslüman kütüphane kayıplarının sebebinin din kaynaklı ayrıştırmalar ve tıkanmalardan olduğunu okuyorsunuz. Geçmişte (ve hiç kuşkusuz bugün de) kılı kırk yaran tartışmalar ve bitmek bilmez siyasi dini komplolar o kadar ön planda ki, tıpkı Avrupa’daki inanç tartışmaları gibi, insanlığın ve kütüphanelerin yerini çok kısa bir zamanda yağmalama ve savaşlar alıyor. Kitaplar yakılıyor, yok ediliyor. Bu ise, örneğin, Moğollar’danNaziler’e uzanan bir karabasanın adı oluyor. ‘Her nerede bir bilim yapısı yıkıldıysa, yıkıntılar onu ele verir’ diyor yazar. Belki de insanı tanımak istiyorsak, tam da bu ‘yıkıntılar’ üzerinden iz sürmemiz gerekiyor.
İkizler!
Dahası ‘kitap insanın ikizidir’ diyor yazar. ‘Kitap yakmak insan öldürmeye eşdeğerdir.’ Belki de böylelikle kitabı sevmeyen insanların çok rahat biçimde insanları, yaşamı, canlıyı katledebileceğine işaret ediyor. Ve sonra da dikkatimizi çok eskilere çekiyor. Bir kütüphanenin varlığına. Talmud’da bahsedilen, Kuran’da doğrulanan, Vedalar’da onaylanan bir ‘mit’ bu. Dünya yaratılmadan önce engin bir kütüphanenin varlığından bahsediyor bize yazar. Hatta güneş saatini icat eden rahip ve kâhin Berossos’un İskender’in himayesinde eski kaynaklara dayanarak medeniyetin tarihini yazarken aktardıklarından da: ‘Tufandan önce dünyanın başkentinin adı Tüm Kitaplar’dı!
Tüm Kitaplar! Peki Tüm Kitaplar’dan buraya nasıl geldik? Hayatlarımız bir Sisifos işkencesine nasıl dönüştü? Su, ateş, kurtlar, depremler ve elbette tüm bunları aşan, hepsinin önüne geçen iktidar sahiplerinin hırsı karşısında ruhlar niçin bu kadar çaresiz kaldı? Bunların sonucunda Babil’i elinden çalınmış olan insanlığın yetim kalışına ne demeli? Daha önemlisi hemen her seferinde tarihin anlamının ve sürekliliğinin yeniden hiçliğin içine düşmesine? Sahi, böylesi bir ıssızlığı insanlığa yaşatan ortak temel güdü ne? Yalın bir cevabı var aslında: İnsanlar daha az okusun, daha az düşünsün, daha az fark etsin ve dünyayı değiştirebileceklerini tümden unutsunlar diye bu yok etme çabası. Ve elbette bu karmaşada birileri onları gütsün diye.
***
Sizlere daha önce Koridor Kütüphaneleri’nden bahsetmiştim. Zonguldak İl Halk Kütüphanesi’nin çalışmaları sonucunda Zonguldak Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’nin Çocuk Servisi’nde uzun süreli tedavi gören çocuklara ve refakatçilere yönelik bir koridor kitaplık projesi daha hayata geçmiş. Kutluyorum.